Bugün 1 Mayıs kutlanacak  alanlarda.

1 Mayıs İşçi Bayramı ya!

Ve kutlama.

Ülkenin dört bir yanında işçi hakları kalmamış iken bayram kutlaması neyin nesi?

Sahi ne bayramı bu?

 

12 Eylül’ün silindir gibi geçtiği işçi haklarını yeniden kazanmak için işçinin örgütlü gücü gerekmiyor mu?

Var mı işçinin örgütlü gücü?

Var ise nerede?

 

Ortada işçi yok.

Sendika yok.

Emek yok.

Mücadele yok.

Sonra çık meydanlara da bayram kutla.

Oysa 1 Mayıs İşçi ve Emekçinin katledilişine ağıt yakılma günü olmalı.

İşçiler önce örgütlenmenin ne olduğunu öğrenerek, sözüm ona tabelalarından sendika yazan örgütlerine “hey!” demeli.

O “hey” de çok şey olmalı.

Yürek olmalı.

Cesaret olmalı.

Bilinç de olmalı.

Ki, işçi işçiliğini, sendika da sendikacılığını hatırlayabilsin.

 

Türkiye’de sendikal hareket bir gece yarısı sıkılan kurşunlarla öldürülmüştür.

Bu cinayet de Zonguldak’ta işlenmiştir.

İşçi ve sendikal hareketin önderi Şemsi Denizer’e  15 yıl önce sıkılan o kurşunlarla Türkiye’de bir dönem kapanmıştır.

O dönem milattır ve o miladın adı da, Şemsi Denizer’den önce ve Şemsi Denizer’den sonra olarak tarihteki yerini almıştır.

Kimse hikaye okumasın.

Türkiye’de ne işçi ne de sendikal hareket yoktur.

 

Ha bu demek değildir ki, mücadele edilmesin.

1 Mayıslar kutlanmasın.

Elbette mücadele yapılmalıdır ve bu mücadele genel merkezlerin atamaları ile işleyen atamaları demokrasimizin  öncelikle kamburlarını düzelterek  yol alabilsin.

 

Ama…

Bunun birinci şartı da, “1 Mayıs’ı bayram olarak kutlamamaktan” geçer.

1 Mayıs acıların bayramıdır.

O acı da, Denizer ve Denizer gibi yiğit önderlerin ortaya çıkıp işçinin önüne geçip  “İşçi ve Emekçi Bayramı Sloganlarının” yeniden güçlü bir şekilde seslendirilmesi ile sona ermeye başlayacaktır.