Bizim takım saç-baş yoldurmaya devam edip Kayseri’de yine üç puan bırakıp dönünce, futbol keyfimi Konya-Malatya ve Göztepe-Alanya maçlarını izleyerek yerine getirdim.
Oh !
Takır takır top oynadılar.
Helal !
Akşam da, Galatasaray-Trabzon maçı vardı.
Kaçar mı?
Kaçırmadım tabi ki…
 
Takımların kadrosu açıklanınca bir de gördüm ki, Galatasaray’da Türk yok!
Ya Trabzon da, 5 oyuncu var Türk. Yusuf Yazıcı hayranı olan biri olarak, O çocuğun ayağına ne de güzel yakışır o top!
O da vuruyor!
Hele ki, Başakşehir’e attığı gol var ya, jeneriklik vallahi de, billahi de!
Trabzon’daki Kamil Ahmet’in özü Türk olduğu için beş tane bizden topçu var.
Diğerleri, Türk değil.
Seksen milyonluk ülkede, ne hallere düştük!
Tüm liglerde azınlığa düşeceğiz böyle giderse.
Ne dersiniz bir gün “Aaaa bu topçu Türkmüş mü?” diyeceğiz?
Demeyin olmaz olmaz!
 
En ilgimi çeken de, milli takımda hocalık yapan bir teknik adamın GS’yi onbir yabancı ile sahaya çıkarması.
Pes!
Yapma be hoca!
Sen bari yapma!
 
 **
 
“Aklımda kalmasın!” bir kenarda tuttuğum notu sizlerle paylaşayım.
Ayşe Kulin’in “Köprü” kitabında geçilor gerçek olay.
Erzincan’da yaşanan deprem felaketi sonrasında bu ili ziyarete gelen bir vatandaş “Sayın Büyüğüm. Yirmi beş yıl önce Başpınar Köprüsü için size başvuran heyette ben de vardım. Siz o zaman başbakandınız. Bize, sabırlı olun, bekleyin buyurmuştunuz. Biz o gün bugündür beklemekteyiz. Ne var ki, o gün benim saçlarım aslan yelesi gibiydi. Köprüyü beklerken saçlarım döküldü, kel kaldım.”
Vatandaş, bu sözlerin ardından bir de kasketini çıkartıp uzatıvermiş kel kafasını Demirel’e.
“Çoban Sülü” bozuldu ise de belli etmemiş ve eğilim vatandaşın kulağına:
“Kelliğin de çeşitli faydaları vardır. Sen beklemeye devam et.”
 
Günümüzde bu olay yaşanmış olsa ne olur o vatandaşa?
“Oylum oylum fidan boylum” mu dediniz?