Arnavut kaldırımı, Arnavut ciğeri ve Balkanlardan gelen soğuk havadan ibaretti benim için orası... Dünyanın Albanıa, bizim ise Arnavutluk dediğimiz ülke.

 

Dünyanın su yatağı Balkanlar… Her yerde binlerce küçük gölcükler. Bereket fışkırıyor.

 

Dünyayı dolaşma trafiğimizde arkadaşlarımızla gitsek mi gitmesek mi? diye düşündüğümüz ülkelerden birisiydi Arnavutluk. Topu topu 4 milyon nüfus. Sanayi olarak hiçbir şey yok… Tarihsel değer olarak Enver Hoca tarafından hiç bir şey bırakılmamış nerede ise... Ülke dümdüz edilmiş tabir yerindeyse.

 

Evet dedik, bu kez Arnavutluk... Uçak akşam 7 de kalkacak olmasına rağmen sabahın köründe yola çıktık. İstanbul’u o kadar özlemişiz ki.

 

Arabamızı havaalanına yakın bir yere bıraktık.  Yıllar sonra tramvaydayız.  20 dakikalık yolculuktan sonra Fatih’in başkent yaptığı sur içinde, Eminönü”ndeyiz…

 

Dile kolay, 7 sene geçirdim bu şehirde. Öyle özlemişim ki! Çemberlitaş, Cağaloğlu, Sultanahmet. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamışız.

 

Saatinde kalkan uçağımızda kemer ikazı kaldırılınca arkadaşlarla sohbet etmeye başladık, bu esnada kabin görevlileri yemek servisine başlamışlardı ki, yemek servisi biter bitmez kaptan inişe geçtiğimizi söyledi!  Bu kadar yakın işte Arnavutluk. Saat 20:00 civarında Tiran’dayız.

 

Birçok ülkeye gitmiş olmamıza rağmen Arnavutluk bende merak uyandırmayan tek ülke oldu, zira yurt dışına çıkmamış sanki Türkiye’deyiz gibi. Her yer buram buram Anadolu kokuyor. Kelimelerin birçoğu ortak. Bir Arnavut Türkiye’ye gelse Türk olmadığını anlamak için tek ayırt edici şey dili olurdu sanırım. Bu kadar benziyorlar bize.

 

Kaldığımız otel Tiran’ın yarım saat uzaklığında Durres ( Durus diye okunuyor) şehrindeymiş, ancak, daha önce güzelim Arnavut yemekleri ile karnımızı doyuracağız. Mihmandarımız bizlere güzel bir sürpriz yapıyor ve yemeği Tiran’da bulunan ve Türk müteşebbisler tarafından açılmış olan üniversitede yiyeceğimizi burada şakır şakır Türkçe konuşan Arnavut hocalar tarafından bizlere bir sunum yapılacağını söylüyor. Şaşırıyoruz. Gittiğimiz her ülkede şanlı bayrağımızın dalgalandığını görmek ve o ülke insanları ile Türkçe anlaşmak müthiş bir gurur. Üniversiteye gittiğimizde şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. Bizlere sunum yapan akademisyenlerin Türk değil Arnavut halkından olduğuna uzunca bir müddet inanamadık çünkü. Allahtan Arnavut inatları tutmadı, yoksa sonumuzu düşünemiyorum.

 

Yemeğe geçtiğimizde Arnavut ciğeri yiyeceğimizi umarken tas kebabı geldi. Hani Arnavut ciğeri diye sorduğumuzda Arnavutlukta, Arnavut Ciğeri isminde bir yemek olmadığını ve hiç bilinmediğini öğrendik.

           

Adriyatik Denizi’nin hemen kenarında bulunan otelimiz o kadar ferah ki iyot kokusunu doya doya ciğerlerimize çekiyoruz. Durus, 2 milyon nüfusa sahip Tiran’dan sonra Arnavutluğun 2. büyük şehri. Nüfusu 350 bin dolayında. Turizm bölgesi. Tiran’a uzaklığı yarım saat kadar.

 

Yarın sabah kalktığımızda büyük bir heyecanla çıktık otelimizden, Türkçe Olimpiyatları Arnavutluk seçmelerine gidiyoruz. Arnavutlar mükemmel derecede telaffuz edebiliyor güzel dilimizi. Tek problemleri “Ş” harfinde, bu harfi telaffuz edemiyorlar onun yerine “J” harfini söylüyorlar. Bilmem bu telaffuz size bir yerlerden tanıdık geldi mi? Trakya mı dediniz... İşte bu kadar da kaynaşmışız onlarla.

 

Arnavutluğun komşuları ile özellikle de İtalya ile ilişkileri oldukça iyi. İtalya topu topu 70 km uzaklıkta, aralarında sadece Adriyatik Denizi var. Her gün 3-4 gemi kalkıyormuş buradan İtalya’ya. Büyük komutan Sultan Mehmed Han Vatikan’ı tir tir titreten Otranto’nun fethini de bu diyardan gerçekleştirmiş. Nihai hedefinin birkaç yüz kilometre uzaklıkta bulunan Roma ve dolayısıyla Vatikan olduğu kesin.  Arnavutluğun kısa sürede AB’ye üye olacağına muhakkak gözüyle bakılıyor. Vizesiz dolaşım başlamış bile.

 

Arnavutlukta Türk müteşebbisler tarafından yapılmış birçok okul var. Sanırım sayıları 20 civarında imiş. Evet, yanlış değil bu sayı 20 civarında. Bu sayının içerisinde 2 üniversite ve 15 civarında lise ve kolej, dil eğitim merkezleri bulunmakta. Arnavutlar Türkleri ölesiye seviyor.

 

Arnavutluğun %70”i Müslüman ancak dini bilgileri hemen hiç yok. Zira dünya tarihinde Ateizm’i devletin resmi dini olarak ilan etmiş tek ülke burası. Enver Hoca (Enver Hoca’nın hocalıkla alakası yok sadece soy ismi Hoca ve bu soy ismi Arnavutluktaki en yaygın soy ismiymiş) zamanında, yani sosyalizm döneminde, Tirandaki, 1 cami hariç orayı da müze olarak kullanmışlar, tüm camiler ve kiliseler yıkılmış, din yasaklanmış. Arnavutluk kendisini tamamen dünyadan izole etmiş. Bu izole devirde, Enver Hoca halkına dünyanın en zengin ülkesi olduklarını ve Avrupa ülkelerinin her an zenginliklerini almak amacı ile kendilerine saldırılabileceğini anlatmış durmuş. Bunun etkisi ile de ismine “bunker” denilen çok basit tanımı ile mantar şeklinde içine 3-4 kişinin sığabileceği sığınaklar yapılmış ülke geneline... Ama öyle böyle değil , dağ , bayır , düz , ova denilmeden yüz binlerce... Kesin ve net sayı bilinmemekle birlikte 800 bin civarında oldukları tahmin ediliyor. Devlet şimdi bu bunkerleri kaldırmakla meşgul zira tarım arazileri bunlar sebebi ile tam olarak kullanılamıyor. Fakat işleri kolay değil. Zira, bunker denilen sığınaklar tamamen saf beton ve çelikten yapılmış patlayıcıyla bile parçalanamıyormuş. Bunkerlerin imalatı sayesinde de sanal bir istihdam alanı yaratılmış. Bir diğer istihdam alanı da dağlara yapılan taraçalar olmuş. Dağların neredeyse tamamı taraçalanmış halde, basamak basamak. Buna hiçbir anlam veremedik. Olsa olsa düzlenen alanların tarım amaçlı kullanılabileceğini düşündük.

 

Olimpiyatlarda birinciliği kazanan öğrenci bizden daha iyi Türkçe konuşuyor. Necip Fazıl’dan okuduğu şiir herkesin gözlerini yaşarttı. Bu sene finallerde bu evladımızı derecede görmek sürpriz olmayacak sanırım.

 

Olimpiyat seçmelerinin ardından, Tiran’a hâkim bir tepede bulunan kafeteryaya çıktık. Araba yolu ile falan değil ama teleferikle. Teleferik çok dik. Tüm Tiran şehrini panoramik olarak görme imkanı bulduk. Bizlere eşlik edenler siyah bulutlar ve dondurucu rüzgârdı.

 

Gezimizin ikinci gününde küçük Safranbolu diyebileceğimiz Berat şehrindeyiz. Mimari tamamen Safranbolu tarzı. İnsanlar o kadar saygılı ve cana yakın ki. Bizlerle sohbet etmek için adeta yarışıyorlar. Hemen hepsi 4-5 yabancı dil biliyor. Arnavutlar dil öğrenme becerisinde sanırım dünyada bir numaralar. Bu şehirde, cami ve kilise yan yana. Kimse kimseye bir şey demiyor, müdahale etmiyor. Saygı en önemli ortak tarafları. Evli çiftlerin birisi Hıristiyanken diğeri Müslüman olabiliyormuş. Yâda Müslüman çocukların isimleri Alexandır v.s. olabilirken Hıristiyan çocuğun ismi Ahmet olabiliyormuş. Bizim çok tuhaf karşıladığımız ve alışık olmadığımız bu durum orada hayatın ta kendisi.

 

Arnavutluk Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kaybettiği son toprak. Osmanlı’nın anavatan saydığı Balkanlardaki son parçamız. Osmanlı’nın, Türklerin, yani Ayşelerin, Ahmetlerin sınır ötesindeki Rumeli’ne veda ettikleri son ülke.  Her millet bağımsızlık için silaha sarılmakta, isyan etmekte iken Arnavutlar, Osmanlı”yı arkadan hançerlememişler. Bunda, Osmanlı idaresinde tarih boyunca görev alan onlarca Arnavut kökenli sadrazamın bulunması ve dindaşlık en önemli etken olmuş. 1912 yılında ayrılmış bizden Arnavutluk herhangi bir savaş olmadan, kan akmadan. Yani tam 100 yıl olmuş. Onlara sorarsanız 1000 yıl gibi. Bunları abartı olsun, mübalağa yapayım diye yazmıyorum ancak ülkede eğitim tamamen Türklerin idaresinde bulunmakta ve Arnavutluk bundan o kadar memnun ki. Zira okullardaki Türk öğretmen ve yöneticiler, yani Ayşeler, Ahmetler o kadar can siperine çalışıyorlar ki, o kadar profesyoneller ki, kelimelerle anlatılamaz. Berat gezimizi de bitirdikten sonra Durus şehrine geriye dönüyoruz. Uçağımız yarın sabah erkenden kalkacak. Balkanların bu küçük ülkesine ayırdığımız 3 kısacık günde aklımız ve gönlümüz Berat şehrinde kaldı.

 

3. günün sabahında Tirandan ayrılıyoruz. 1 saat sonra İstanbul’dayız. Uçaktan el sallarken Balkanlardaki son Osmanlı toprağına şöyle dedim kendi kendime: 1912’den bu yana, yani 100 yıl sonra yine o topraklardayız, Osmanlı’nın anavatan dediği diyarlarda, Rumeli’nde; yine Ayşe’ler, yine Ahmetlerle… Sil gözünün yaşını.