NURİ ÖZTÜRK BAYRAMLARI YAZDI

 

 

Nerede o eski bayramlar söylemi birçok gerçeği yansıtsa da ben işin pek o tarafında değilim.

Koşullar değişiyor, değiştikçe paldır küldür yeni yeni alışkanlıklar ediniyoruz. Bu yeniler çok acımasız, yaşamımıza girmekle yetinmiyorlar, herşeyi alt üst etikleri yetmezmiş gibi vakit kaybetmeden önceliklerimizin de en ön sıralarına yerleşiyorlar.

Değişim başlayınca önce Dini bayramların geleneksek alışkanlıklarından, bilinen kutlamalarından uzaklaştık.

O zamanın kuşağı dediklerimiz ister bir yerlerde iş güç sahibi ister öğrencilik veya başka nedenlerle yolları gurbete düşmüş de olsalar, oralarda evlenip barklanıp çoluk çocuğa bile karışmış olsalar iki bayram arifesinde ama’sız fakat ‘siz kasabanın yolunu tutarlardı.

O zamanlarda, ülkenin birçok yerinde olduğu gibi kasabalının da bayramlarda ilk kutlamalarını yaptığı yer, yılda bir bilemedin iki kez randevusuz buluşmalarının tek adresi bayram namazlarıydı.

Bayram namazı çıkışında cami cemaatiyle başlayan ilk bayramlaşma bütün gün akraba eş dost komşu ziyaretleriyle devam ederdi.

Bayramın ilk akşamı, kız evinde yenilen akşam yemeğinin kasabalının nazarında ayrı bir anlamı vardır. Bayram yemeğinin çorbası böreği tatlısı olurdu da etli yaprak dolması ve patatesli sulu et yemeği de bu özel menünün olmazsa olmazıydı.

Kasaba köylerinin yıllar öncesinden belirlenmiş bayramlaşma günleri vardı. Sırasına düzenine intizamına uyularak yapılan bayramlaşmalar, sırası gelen köylere yapılan ziyaretlerle bütün bayram süresince devam ederdi.

Yılların geleneksel alışkanlıkları, ahizelerden numaraların çevrilip uzaktan el öperek bayramlaşmalara, daha sonralarda ceplerden çıkartılan telefonlara yazılan tekli veya toplu üç kelimelik kutlama mesajlarına kadar evrildi.

Kasabalı bu yıl belki de ilk kez, bayram heyecanıyla birlikte festival heyecanını yaşıyor.

Topal Feti ’nin bağıra çağıra duyurduğu Millet Bahçesine Lunapark geldi geliyor günleri, o çok heyecanlı coşkulu eğlenceli günler geceler çok gerilerde kaldı.

Cambazı, halkası, dönme dolabı, atlı karıncası, langırtı artık yok. Bu kültür yok oldu bitti.

Lunaparklarda korku ve endişeyle seyredilirken, gayriihtiyari ağızlardan çok masumane çok samimi fısıltı halinde çıkan, cambaza bak cambaza sözleri, o günlerdeki anlamından epeyce bir uzaklaşsa da hala yaşantımızda önemli bir yer tutuyor.

Artık bu deyim hedef şaşırtma, dikkatleri başka yerlere çekme, bazı şeylerin görülmesini duyulmasını engelleme gizleme çabalarına yardımcı bir gayretin kısa anlatımı olarak kullanılıyor.

Geçmişte bu etkinliklerin adı bazı yerlerde Panayırdı, bazı yerlerde Lunaparktı. Çok sıcak çok içten samimi buluşmalardı.

Şimdilerde her ilde her ilçede yapılan benzeri etkinlikler günün koşullarına da uydurularak Festival adı altında öncü isimlerle çok renklendirilmiş çok çeşitlendirilmiş haliyle halka sunuluyor.

Bizim kasabanın yerel yönetimi de bu faaliyetlere özel önem veriyor. Hatta birçok şeyden daha fazla değer veriyor. Kırk gün kırk gece sürmüyor ama önünü arkasını, geldisini gittisini de bir kenara yazıp toplarsanız hesabı ortada bir yere bağlayabilirsiniz.

Bayramla festivalin arasına birde hiç olmadığı kadar il olma beklentisi kaynak yapılınca, bu aralar kasabada yürekler bir başka atmaya başlamış.

Kasabanın vilayeti 1924 yılında ülkenin ilk vilayeti olarak ilan edilmişti.

Yıllar sonra bu iş bu kadarla halledilir, sayı da yeterlidir denildiğinde, vilayetler de harf sırasına göre dizildiğinde, ülkenin ilk vilayeti baş harfinden sebep 67 ilin son sırasına çakılıp kalmıştı.

Ülkenin her tarafından vatandaşlar, yıllarca ekmek parası için bizim vilayete, onun kasabalarına akın ettiler.

Havanın da rüzgârın da dönmesiyle veya birilerinin ekonomik meteorolojiye dışarılardan müdahale etmesiyle, bırakın gelenlerin geriye dönmelerini, bölgenin ve vilayetin öz evlatları bile ekmek paralarını gurbet illerde arayıp bulma derdine düştüler.

Bunlar yetmezmiş gibi vilayetin bazı ilçeleri de bu duruma dayanamayıp biz kendi başımızın çaresine bakacağız diyerek çekip gittiler.

67 olan il sayısını 81’e çıkarmakla da mesele hallolmadı.

Şimdi de 100. yılda 100 il olacak deniliyor. Olabilir erk sahiplerinin elini tutan yok ki.

Bizim kasabanın Şehremini, yapılan haksızlıklara isyan ederek, gazetecilere haykırmış, kasabaya kasabalıya haksızlık yapılıyor, kasaba sahipsiz kaldı demiş.

İl olma heyecanı bünyeye bir kez girmeye görsün. Haliyle beklentiler de hemen sıraya giriyor.

Mesela il olunca, Başkanın da isyan etmesine sebep olan kasabanın sahipsiz kalması son bulacak mı? Yerel basının gündeminden hiç düşmeyen trafik kazaları, kaçakçılık, uyuşturucu olayları bitecek mi?

Gel de merak etme, mesela il olunca kasabanın fabrikasının kasabanın havasını kirletmesinin önüne geçilecek mi? Çarşının, mahallelerin yollarının geçilmez yürünmez hale gelmiş durumu sorun olmaktan çıkacak mı?

Ne bileyim il olunca kasabanın fabrikası acımasız bencilliğinden vazgeçip eskisi gibi kasabaya kollarını açıp onu kucaklayacak mı?

Saymakla bitmez ki,

Kasabalı, bu dönemde milletin meclisinde kendisinin her zamankinden daha etkin temsil edileceğine inanmış vaziyette, siyasilerin, ticarilerin bir olup birlikte hareket ederek kasabanın meselelerini teker teker çözeceklerine kesin gözüyle bakıyor.

İyi düşünelim, iyi olsun diyorum da,

Kafamdaki cambaza bak cambaza lafından kendimi bir kurtulabilsem.

Nuri ÖZTÜRK