Eline, beline, diline sahip olacaksın.

Kontrolü asla bırakmayacaksın.

Ki, önüne çıkmasın!

 

Konu siyasiler.

Bizim siyasiler pişkin mi pişkin.

Tükürsen yağmur yağıyor sanacaklar.

Neden ki?

 

Tabi ki “tükürsen” sözü şık değil.

Değil olmasına değil de, bazı siyasilerin birbirlerine hakkında söylediklerini unutmayıp da, bugünkü söylemlerine bakıldığında, “tükürsen”den başka sözcük gelmiyor insanın aklına.

O ne ağır sözler.

Ne ağır ve yakışıksız ifadeler.

İnsan olan insana asla yakışmayacak sözleri fütursuzca söyleyip de, sonrasında durum değişikliği karşısında yeni sözler samimi olmuyor ki.

Ağzından çıkanı kontrol etmeden kendi egonu veya taraftarlarını mutlu etme anlamında as, kes, biç, doğra.

Sonra!

Canım, balım, kaymak!

 

Sözlerim geneli kapsamıyor sadece.

Yerelde de aynı.

Yazılıp söylenenler bir tarafta,  muhatapları da diğer tarafta.

Hiç de utanmıyorlar ki!

Nasıl insan bu sözleri telaffuz eder ve sonra da yüzüne bakar?

Hiç mi aile terbiyesi yok?

 

Üslup insanın boş aynasıdır.

Ne isen o!

Her türlü çirkin davranış ve sözün içinde olup da, sonra sütten çıkmış ak kaşık gibi ortalarda dolanmak alışkanlık oldu.

Oysa insanların bir siyahı bir de beyazı olmalı.

Bu kadar net olmalı ki, aralarda öne çıkıp dolaşan renksizler azalsın.

Hatta hiç kalmasın.

Yanlışa yanlış demek gerekmez mi?

 

Konu siyaset olunca, hep seviyesizlik öne çıkıyor.

Hep güvensizlik.

Dolayısıyla  yandaşlar arasında kin ve nefret gelişiyor.

Sosyal medyada bunun izlerini sıkça görüyoruz.

Yönetenlerin kullandıkları kötü  ifadeler, toplumda daha çok yangın/yangınlara yol açıyor.

Kıçında kocaman delikle dolaşıp, aç karnını doyurma mücadelesi vermesi gerekenler, tuttuğu liderin sözlerini temcit pilavı gibi tekrarlayıp, “sizce nasıl geçirdi?” diyor ise.

Vah bizim halimize!