Öyle bir kalem ki:

Tuttuğunda canlanıyor,

Coşuyor,

Üzerinden aylar ve mevsimler geçtikte yaşamla arasındaki bağ güçleniyor,

Kimi zaman çiçek,

Kimi zaman da yapraklanıyor.

Son aşamada da, “gel beni ye” diye mektup bile yazıyor.

Allı pullu!

Gösterişli.

Tatlı.

Veya buruk.

Ama besleyici.

Bebeğinden yaşlısına,

Kadınından erkeğine

Her kesime sunuyor kendini.

Gece ve gündüz.

Her yerde.

Her şekilde.

Sulu mu sulu da!

**

Evet bu bir kalem.

Her çeşidi de var.

Alıyorsun bunu.

Sevip okşayıp hazırlıyorsun.

Son da çakıyorsun.

İster kabuğuna,

İsterse tam göbeğine tutturuyorsun.

Kimisi yarma, kimisi de kakma diyorlar buna.

İsmi her ne olursa olsun, ürün veriyor.

Ürünler sunuyor insanlara ve doğaya.

Her canlı yiyerek büyüyor.

Çünkü, herkese var.

Herkese veriyor.

**

Bu kalem aşı kalemi.

Sezonu geçiyor gibi olsa da, yapan yapıyor.

Tabi ki erbabı olmak gerek.

Bilmek gerek neden yapacağını.

Çaktın mı boşa atmamalısın.

Tutmalı.

Sonra da, izlemeli.

Bakın bakalım on beş yirmi gün sonra ne halde?

Su yürümüş mü uçlarına.

Yeşerme ve canlanma izlerinden söz edilir mi?

İşte o an!

Tüm yorgunluklarınızı unutursunuz.

Çoğalmanın hazzında, kalbinizin sevinçle attığını ve yarınlara zürriyeti devam edecek diye hoş bir not bırakırsınız.

**

Biz de öyle yaptık.

İki kalın gövdeye, beş ayrı çeşitten dokuz kalem aşıladık Ertan Ersöz ile.

Şimdi bekliyoruz.

Ne zaman yeşerecek diye.

NOT. Kapımızın önündeki iki gövdeli elma ağacını belinden kestik ve bir gövdesine biri armut olmak üzere 3 çeşit elma, diğer gödeşine de biri bodur olmak üzere 4 tane de Ertuğrul Gazi elması duamızla aşıladık. Hadi bakalım hayırlısı olsun. İşte bu yazı, o aşıları yaparken beynimde yazılmıştı.