Kandilli Rat Mahallesinden (Uzun Mehmet) çocukluk arkadaşım D. Selçuk Özen, 7 Ekim 2025 tarihinde kaleme alırken duygu boşalması yaşadığı sözleri, sıcağı sıcağına bana gönderdi. Her satırında sevgi, arkadaşlık, ve kültür yoğunluğunun dışa vurulduğu ifadelerini okurken girdiğim anı yolculuğu o unutulmaz ve bir daha kesinlikle geri getirilemez yıllara götürdü beni.
Sözü fazla uzatmadan Selçuk’u okuyalım mı?
KANDİLLİ…
Kömürle yoğrulmuş bir beşiktir orası,
Yer altı nefes alır, gökyüzü susar,
Grizu patlar bazen,
Yer titrer, yürekler göçük altında kalır.
Biz ağlamayı erken öğrendik,
Bir ocağın sönmesi bir evin yasına denk düşerdi.
Sinema yasaktı hafta içi,
Ortaokulu bitirene dek pazar günleri serbestti sadece,
O gün beyaz perdeye sığınırdık,
Kömür karasının arasından düş kurardık.
Su, elektrik, sağlık, ulaşım bedavaydı;
Ama insanın içini yakan bir bedel vardı:
Sınıf ayrımı.
Yönetenler yukarıda,
Yönetilenler —biz işçi çocukları— aşağıdaydık.
Okul bir kışla gibiydi,
Ha asker ocağı, ha eğitim disiplini…
Dayak sıradandı,
Ama öğretim, öğretenler, Mustafa Kemal’in adı
Her derste bir ışık gibi parıldardı.
Top peşinde büyüdük,
Kandilli 18 oyun ikinci ,ortaokul arkası, Rat,
Aşağı mahalle, Hürmüz…
Hepsi bizim stadımızdı.
İki taş bir kale,
Bir top, bir hayat sevinci…
Futbol takımımızın forması kırmızı-maviydi;
Kırmızı, işçinin kanından,
Mavi ise tulumundan esinlenmişti.
Her maçta bu renkler sadece teri değil,
Emekle yoğrulmuş bir gururu da taşırdı.
Fenerbahçeliydim,
En büyük coşku Galatasaray’la maç yapmaktı,
Kavga olurdu, toz duman olurdu,
Ama kin olmazdı;
Ertesi sabah yine omuz omuza kahkahalar olurdu.
Ve Ereğli’ye yolculuklar…
Dolmuş pahalıydı,
Biz kara trene biner,
O yavaş, buharlı ritimde
Hayatın uzak ışıklarını izlerdik pencereden.
Kimse kimseye adıyla seslenmezdi,
Lakaplar vardı bizde:
Kel, Deli İbo, Kara Mustafa …
O isimlerle büyür,
O isimlerle sevilirdik.
Ve bir de denizimiz vardı;
VARGELLE inerdik kıyıya, teleferik misali,
Dışarıdan gelenler şaşar kalırdı bu manzaraya.
Bizim o mavimiz öyle güzeldi ki,
Kanarya Adaları sönük kalırdı yanında.
Her yaz ve kış tatilinde üniversitedekiler dönerdi karne tatilinde
Hasret giderilir, kara kızaklar denize kayıklar salınırdı.
O günler, dostluğun en berrak hâliydi.
Ekonoma diye bir alışveriş yeri vardı,
Kasabalılar bile oraya ucuzluk için akın ederdi,
Bir nevi halk pazarıydı, devletin eliyle doğan.
Bir de Geyikbeli ve
Pazar yeri, özel sektörün ilk nefesiydi:
Bakkalı, berberi, tuhafiye dükkânlarıyla,
Şimdiki AVM’lerin en insancıl hâliydi.
Mahalleler dosttu, aileler kardeşti,
Bir evde pişen yemek, diğerine buharıyla ulaşırdı.
Kimsenin kapısı kilitli değildi,
Birinin derdi hepimizin derdiydi.
Ekmek paylaşılır, sevinç ortak olurdu.
Delilerimiz bile akıllıydı bizim,
Deli Çetin mesela…
Bilirdi kimin kalbi temiz, kimin yüzü karanlık.
Bir bakışıyla söylerdi her şeyi,
Ve herkes bilirdi:
Kandilli’de deliler bile vicdan sahibiydi.
Kandilli…
Bir ocak değil yalnızca,
Bir kader, bir kardeşlik, bir hatıradır.
Kömürün karasında parlayan
En beyaz yanımız orada kaldı.