Aile feryat ediyor.
Ailenin feryadı reisi için.
Baba için.
Baba yok çünkü.
Baba ekmek parası kazanmaya gitti ve bir daha dönmedi.
Kayboldu.
Aile bağırıyor.
Feryadında "kemiklerine de razıyız" sözü insani duygularını yitirmemiş yürekleri titretiyor.
Baba yok!
Baba evden çıkarken "ocağa gidiyorum" dedi.
Belki de helalleşti bilmeden.
Öptü yavrusunu.
Koşarak gitti sonra.
Alacakaranlığı yırtarak ölüme.
Karadon'da yaşanan grizu faciasının ardından yakılan ağıtlar acı dolu.
Çok eski yıllar geliyor aklıma birdenbire.
Toplumun canını yakan büyük facialardan sonra destan yazıp satanların sokak sokak okudukları mısraların sesi çınlıyor sanki kulağımda.
Varto depremi ile ilgili yazılanların Kandilli'de Rat Mahallesi'ne kadar gelen destan okuyucularının bağırarak dile getirdikleri acılı satırlar nasıl da ağlatırdı mahalleleyi.
Sokağa inerdi herkes destan okuyanı dinlemek için.
Satır satır hissedilirdi.
Ve ardından bir de Cengiz Topel'i anımsıyorum.
Kıbrıs'ta uçağı düşüp de şehit olunca adına ağıt yakılıp destanlar yazılanlardan biri olmuştu.
Topel için de Türkiye'nin dört bir yanını dolaştı destan okuyanlar.
Tek sayfalık teksir kağıdında yazılı destanlarla ülkenin dört bir yanını inlettiler.
Ve bugün!
Bugün Karadon'da maden ocağında patlayan grizu sonrasında toprağa düşen bedenler var.
28'i sonsuzluğa uzandığı mezarında şimdi.
Ama ikisi yok!
İki madencinin cesedi ocakta.
Ak girip karalar büründükleri ocakta yatıyor cesetleri.
Aile de bekliyor.
Ocak başında.
Ocağında.
Reisinden haber bekliyor.
Biliyor ki, sağ değil artık.
Biiiyor ki o da diğer arkadaşları gibi sonsuzluğa çoktan uzandı gitti.
Ama bir kemiği olsun.
Benim kocam, benim babam diyebildikleri bir kemik.
O da yok!
Aile bekliyor maden ocağından gelecek haberi.
Ve ben yine dalıyor ve 1988 yılına kadar uçuveriyorum bir anda.
Kömür ocaklarının siyasetten uzaklaştırılmasını ve yer altı servetinin ulusalcılık bilinciyle işletilmesini sağlayacak olan çözüm planı olan özerkleştirme çıkışına.
TTK. A.Ş'nin kurulması için verilen kanun teklifinin nasıl da TBMM'nin "unutulanlar" raflarında kaybolduğunu anımsıyorum.
Zonguldak'ı her yönüyle kurtaracak olan TTK. A.Ş için kılını kıpırdatmayanları gözümün önünden geçiriyorum.
Reisi arıyorum ben de.
Şemsi Reis'i.
Yiğit sendikacıyı.
Ve ocak başında bekleyen anneyi düşünüyorum.
Kucağında çocukları.
Bekliyor.
Hep bekliyoruz
Zonguldak'ı kurtaracağını söyleyen siyasetçiler bir bir geçiyor gözümün önünden.
Filyos diyorlar.
Şu diyorlar.
Bu diyorlar.
Ama şunu diyemiyorlar:
TTK'ya sağladığınız sübvanseyi bize verin de biz Zonguldak'ı TTK'nın dışında da kalkındıralım.
Böyle bir hareket de yok.
TTK'yı siyasetten kurtaralım ve özerkleştirerek Zonguldak'ın önünü açalım diye.
Ama herkes konuşuyor.
Maden ocağı başında bir kadın.
İki de çocuğu var.
Reisini bekliyor.
Babayı.
Babalarını.
Ama o gelmiyor.
Cesedi de yok.
Kendisi de