Teknoloji  tüm yaşam alanımızı olumlu ya da olumsuz öylesine etkiledi ki. O’nsuz yapamıyoruz. Bağımlı olduk. Bağımlılığımız dur durak da bilmiyor.

24 saat, 1440  dakika, 86 bin 400 saniye teknolojiye tutsak ve mahkum bir yaşamın koynunda, avantajlarının keyfi  sürülmüyor her zaman.

Çoookk eskiden… Başkaydı herşey….

Köroğlu’nun dediği “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” gibi ise yaşam, -ki öyle-  “teknoloji çıktı mahremiyet kalmadı”.

Sadece mahremiyet olsa…

Teknoloji ile birlikte dolandırıcılık olaylarında patlamalar yaşanıyor.

Kendini, savcı, polis tanıtıp “şu hesaba şu kadar yatır” diyerek tezgah çevirenler her yeni günde yeni metot üretiyorlar.

Son numaraları; “sigortacılık”.

7/24 sigortadan aradıklarını söyleyip poliçenizi devam edip ettirmeyeceğinizi sorarak; sizi bu soruyla terse yatırarak sıkıştıranların amacı sizin kredi kartı hesaplarınıza ulaşmak tabi ki.

Aldatabilirler ise iş tamam.

Dikkatli olmak gerek.

Ama….

O malum numaraları yutmayan kaçımız olur ki.

 

Bu sigorta tezgahı bana da musallat olunca, gittim savcılığa şikayetçi oldum.

Anlattım olayı ve beni arayan tel numarasını da bildirdim. Bildirmek öyle iki satır yazı ile olmuyor. Savcılığa gideceksin, dilekçeni vereceksin, nöbetçi savcının ifadeye çağırmasını bekleyeceksin ve ifadeni de verdikten sonra işleme gireceksin.

İnat ettim yaptım.

Dilekçemi yazdım. Çarşıya gittim. Savcılık binasına çıktım. Dilekçemi verdim. “Bekle” dediler bekledim. Bu arada beni savcılık kapısında görüp de “hayırdır ne oldu?” diyenlere orada bulunma sebebimi anlattım. Nöbetçi savcılıktan çağırdıklarında gittim ifademi verdim ve tekrar gazete haber merkezine döndüm.

Az iş değil vallahi de billahi de.

Ama dolandırıcılara pabuç bırakacak da değilim.

 

Postacı getirdi savcılığa verdiğim dilekçenin cevabını:

“13/01/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat eden müşteki Eyüp Bektaş dilekçesinde ve alınan ifadesinde; kullanmakta olduğu ……… numaralı cep telefonunu yaklaşık 3 aydır arayan ve kendilerini sigortacı olarak tanıtan şahısların, telefon görüşmesi sırasında kendisinin borcu olduğunu iddia ederek bu borç nedeniyle bu kendisinden kredi kartı bilgilerini talep ettiklerini; kendisinin gazeteci olması nedeniyle bu şekilde telefon yoluyla dolandırıcılık işlemleri yapan şahıslardan haberdar olduğunu, bu nedenle arayan şahıslara herhangi bir bilgi vermediğini; ancak şahısların kendisini aramaya devam ettiğini, bu şekilde kendisini dolandırmaya çalıştıklarını iddia ettiği kişilerden şikayetçi olmuş ise de;

Olay, müşteki beyanı ve tüm soruşturma evrakı kapsamının bir bütün olarak ele alınması neticesinde; dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için hileli davranışlarla bir kimsenin aldatılarak bir yarar sağlanması gerektiği, suçun temel unsurunu oluşturan hilenin varlığını kabul edilebilmesi için de mağdurun denetim imkanını ortadan kaldıracak nitelikte belli bir yoğunluğa, ağırlığa ulaşan ve ustaca sergilenen aldatıcı bir davranışın gerçekleşmesinin gerektiği, basit yalandan öte gitmeyen salt gerçek dışı beyanların hile olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı göz önüne alındığında; somut olayda müştekiye kendisini telefonda sigortacı olarak tanıtan ve sigorta borcu bulunduğunu söyleyen şüpheli/şüphelilerin sözlerinin basit yalandan öteye gitmediği, nitekim müştekinin de bu sözlere itibar etmediği, bu bağlamda yukarıda açıklanan nitelikleri haiz hileli bir davranışın varlığından söz edilemeyeceğinden dolandırıcılık suçunun unsurları itibari ile oluşmadığı anlaşılmakla;

Şüpheli/şüpheliler hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞIN……”

 

Savcılığın kararını tartışacak halim yok.

“Kovuşturmaya yer olmamış.”

Peki…

Peki…