UNPAZARI ÇARŞISI - YEMENİCİLER ÇARŞISI

Küçük kasabanın küçük çarsısının içerisinde önemli merkezler vardı,

Bir başka deyişle çarşı içindeki çarşıları kasabalı iyi bilirdi.

O zamanları hatırlayan bilen kasabalı azda olsa hala vardır.

O çarşıların önemli meydanları vardı. Ahalinin dilinde oradan girersen, şuradan çıkarsan diye yerleşmiş önemli girişleri, çıkışları vardı.

Sınırları, zaman içerisinde kasabalı tarafından itinayla çizilmiş özel çarşıların hikâyeleri de alışkanlıkları da özeldi, çok farklıydı. Buralarda uzun yıllardır devam eden gelenekselleşmiş şaşırtıcı yaşamlar vardı.

Mesela.

Birbirlerine uzaklıkları iki adım olan bu iki çarşının esnaflarının, komşularıyla ilişkilerinden tutun da müşterileriyle muhabbetlerine, dükkânların açılış kapanış saatlerine kadar abartısız gece ile gündüz kadar önemli farklılıklar vardı.

Kasabalı karşı karşıya veya yan yana olan bu iki çarşıya girip çıkarken, çarşıyı boydan boya ikiye ayıran Pençes deresinin üzerindeki dört köprüden üçünü kullanırdı.

Biri, pazaryerine girişte de kullanılan Pazaryeri köprüsü, diğeri köşesinde eczanenin olduğu köprü, ama en fazla kullanılanı araç trafiğine de kapalı olan kasabalının orta köprü olarakta bildiği Un Pazarı ile Bakırcılar çarşısı arasındaki küçük köprüydü.

Yakın zamanda,

Bu köprülerde neymiş, bunların son kullanım tarihleri çoktan geçti, dere de ne oluyormuş diyerek,

Gri renk’e, beton aşkına yenilip, trafiği de rahatlatacağız hayalleriyle! oraları betona boğdular, köprüleri de yok ettiler.

Hâlbuki köprü için medeniyettir, tarihtir denir

Bunları yapanların bu anlayışta olanların ya demiryolunu da söktüler, tamir atölyesini bile yerle bir ettiler tarihe hiç saygıları kalmadı demelerine kim inanır, kime ne kadar samimi gelebilir.

……………

Un Pazarı Çarşısının kasabalının defterindeki adı kısaca Un Pazarı’dır.

O günün koşullarında sınırlı ölçüde kaldırımları vardı. Günün her saatinde kamyonların, araçların rahatlıkla gelip geçtiği, ambar kamyonlarının mal dağıtımı için yan yana park ettiği halde, trafiği hiçbir surette engellemediklerini düşündüğünüzde, çarşı meydanın ihtiyaçlara yetecek büyüklükte geniş bir yer olduğunu anlayabilirsiniz.

Ayrıca meydan yeterince geniş olmasaydı, başkaca bir yolu da olmadığına göre iki adım ilerideki Hal’e kamyonlar nasıl mal taşıyabilir giriş çıkış yapabilirlerdi.

Un Pazarına’na, Pazaryeri tarafından girmek için bazen sakin, bazen delicesine akan derenin karşısındaki o günkü kasabanın önemli yapılarından Çilek Apartmanı’nı, Nalbant Kadir’in Dükkân’ını, Morcuoğlu’nun Manifaturacı Dükkânı’nı, Karga Oğlu Ali’nin Kahvesini, Kavaklıdere Lokantasını geçip yolun köşesine kadar gelmeniz gerekirdi,

Sonrasında Un Pazarı çarşısının meydanı karşınıza çıkardı.

Un Pazarına girişlerinden birisi buradan, diğeri Postanenin önünden, üçüncü girişinin de Aydan Eczanesi önündeki köprüden olduğunu söylemiştik.

Eczanenin önündeki köprüden o zamanki Un Pazarına geçtiğinizde hemen sağ köşede yıllarca Pamukbank ve Ticaret Bankası faaliyet göstermişti.

Hâlbuki daha öncesinde burada bir Benzin İstasyonunun olduğunu çoğu kasabalı bilmez.

Çarşının içinde Akaryakıt İstasyonu olur mu canım çok tehlikeli değil mi? diyebilirsiniz.

Zaten Akaryakıt İstasyonu da gecenin bir vaktinde ne kadar tehlikeli olduğunu kasabalıya göstermiş. Gece yarısı istasyonda meydana gelen patlama sonrasında varillerin havalarda gezinmesi kasabalının aklını almış, oldukça da korkutmuş.

27 Mayıs dükkânları, Un Pazarı çarşısının dereye yakın kıyısında, sırtlarının dereye, yüzlerini çarşının meydanına dönmüş sıra sıra, derme çatma baraka görünümlü küçük küçük dükkânlardı. İşportacı misali Tütün satanı vardı, Arzuhal’cisi vardı, Giyecek bir şeyler satanı da vardı.

Gecekondu görünümlü, birçok kasabalının unuttuğu 27 Mayıs Dükkânlarında envai türlü mal satan küçük esnafları bir tarafa koyarsanız bu çarşıda iki tür esnafın ağırlığı öne çıkardı.

Un Pazarı Çarsısının esas sakinleri, sahipleri Zahireci - Gıda Toptancıları ve Kahveci esnafıydı.

O tarihlerde Pazaryerinden Un Pazarının köşesine kadar geldiğinizde sol kolda Azaklıoğlu’nun dükkânı yer alırmış.

Şimdi beyaz eşya satılan yerde Kepez Kahvesi, yanındaki iki katlı binada Papazın Lokantası, daha doğrusu Meyhanesi, yan tarafında Kasabanın evlatlarından Muvahhit Odabaşı’nın Kamer kahvesi varmış, hatta oraya kahve açılmadan önce Muvahhit’in kardeşi Macit ile Bahriyeli Muammer birlikte Bakkaliye açmışlar.

Yan taraflarında Çorapçıların binasının altında Alaplılı Hayri’nin kahvesi varmış.

Daha sonra Hayri’nin kahvesinin olduğu yerde Yılmaz Erhal belki de kasabadaki ilk işine, toptancılık yaparak başlamış, yanlarındaki dükkânda Hüseyin Özbirinci tuhafiyecilik yaparmış.

Onun yanındaki iki dükkân yıllarca öylece bomboş kalmış, onların yan tarafındaki binalar Kekeçlerin binalarıymış, burada da pek iş yapılmazmış.

Kendi içinde belli bir nizamı, disiplini olan Un Pazarı çarşısının bu yanına dizilen kahvelerin tek bir tanesi bile karşı sırada yer almazken, nedense karşı tarafta bulunan dükkânlarda, işyerlerinde yapılan ticaret de bu taraftaki işyerlerinde dükkânlarda yapılmazdı.

Çarşının bir diğer girişinde, köprüyü hemen geçince sağ köşesinde Benzin istasyonunun olduğunu söylemiştik.

Hem Kasaba hem de çarşısı için büyük tehlike yaratan Akaryakıt istasyonu oradan kaldırılınca buraya Bolu Lezzet Lokantası adıyla bir lokanta açılmış. Onun hemen yanına da Ergun Eczanesi açılmış.

Un pazarının bu tarafında yan yana Rıza Cimit’in, Dişçi Okan’ın babası Naci Cimit’ın gıda, zahire ticareti yaptıkları işyerlerinin yanlarında Subaşı Hasan’ın ve İbrahim Koşmalı’nın dükkânları, onların yanında Direkçilerin iki dükkânından sonra Aydoğan’ların binası yer alırdı.

Aynı sıradaki Ata Camit’in dükkân’ında pek bir şey alınıp satılmazmış, Ata Cimit, dükkânını adeta adres belli olsun misali kullanırmış. Yanlarındaki Sami Şuğle, bakkaliyesini oğlu Asım ile birlikte işletirdi. Sami Şuğle bakkaliyesini buraya taşımadan önce Çaştaban Fikrinin dükkânının olduğu yerdeymiş, daha sonra buraya taşınmış.

Bu çarşıda sayıları en fazla 8-10 tane olan 27 Mayıs dükkânlarındaki esnaflar çeşit çeşit envai türlü mal satarken.

Çarşının bir tarafında çoğu kendi binalarında kasabanın önemli, varlıklı kişilerinin yaptıkları ticaret ile aynı çarşının karşı tarafındaki esnafların yaptıkları ticaret arasında büyük farklılıklar vardı. Bu farklılık yalnızca yaptıkları işlerle sınırlı değildi, günlük yaşamlarında bile gece ile gündüz kadar tezatlıklar vardı.

Açıkçası, Un Pazarı Çarşının iki tarafında zıt kutuplu yaşamlar sürerdi.

Bir tarafta gıdacılar, zahireciler, toptancılar sıralanmışken, diğer tarafta ise sıra sıra kahvehaneler lokantalar yer alırdı.

Hal böyle olunca Un Pazarı çarşısının bir tarafındaki hareketliliğe, canlılığa, şamataya, kahkahalara,

Karşı tarafın günlük yaşamındaki doğal tavrı ciddiyet, resmiyet, disiplin, mimiksiz yüzlerle al ver parasını öde, güle güle benzeri davranışlar olurdu.

Buradaki işyerlerine dükkânlara, çuval çuval, teneke teneke, koli koli mallar girip çıkardı da içeride ne güler bir yüzü, ne de samimi bir ortamı bulabilirdiniz. Büyük büyük işyerlerinde kapıdan uzak dip köşelerin birinde ancak bir iki insanın girip çıkabileceği kapalı camdan bir yazıhane, işyeri sahibinin masası kasası, kim bilir kaç yıllık bir veya en fazla iki tane ahşap sandalyeyi görebilirdiniz.

Karşı taraftaki sohbetler kahkahalar işyerlerinin içinden dışarıya çarşının meydanına yayılırken, bu taraftaki dükkânların önünde bırakın oturacak bir tabureyi görebilmeyi, işi olmayan birisinin bir iki lafın belini kırmak için içeriye davet edildiğini, işi olmayan birinin alelade bir sohbet için bile dükkânlardan her hangi birine girdiğine şahit olamazdınız.

………

Un Pazarı Çarşısının iki yakasında yılların alışkanlıklarıyla iki farklı yaşam devam ederken,

Orta köprüyü geçip, Bakırcılar Çarşısını da ortadan yararak öncesinde Gazteci Burhan’ın sonrasında Gazteci Bayramın dükkân’ı olan binayı sağınıza alarak Yemeniciler Çarşısına girdiğinizde.

Tulumbanın yan tarafındaki Kör Ahmet’in kahvesinin önüne kadar yayılıp, çember olmuş ahalinin hararetle heyecanla bir şeyler için tezahürat yaptığına denk gelebilirsiniz.

Horoz dövüşünü Yemeniciler Çarşısının bir geleneğidir.

Buradaki dükkânlarda Çembercik’inden Flurya’sına. İskete’sinden Kanarya’sına çeşit çeşit renk renk cins cins kafes kuşu, Güvercinler beslenirdi de.

Kunduracı, Sayacı, Otelci, Kahveci, Berber, Lokantacı Meyhaneci esnafının bazılarının peçeli tavuk, dövüş horozu çiftleştirip yetiştirmesi, bazılarının vakti geldiğine inandıklarında Horozlarını meydanın ortasına, dövüş arenasına çıkartmaları çarşının vazgeçilmez rutinidir.

Yemeniciler Çarşısı denilince, o zamanları yaşamış yediden yetmişe kasabalının, kasaba sevdalılarının söyleyecek bir iki lafı, çoğunlukla gülerek hatırlayacağı bir anısı, hatırası muhakkak vardır.

Canım hiçbir şey olmasa bile, oradaki kunduracıların yapıp sattığı araba iç lastiği şamyelden kesme şahane bir kuş lastiği, sapan almışlığı vardır. Yok, yine de hiçbir şey almadım işimde olmadı derseniz, çarşıdan geçerken dükkân önlerinde yanan mangallardan çıkan mis gibi balık kokusunun üzerinize sinmişliği de mi yoktur.

Kasabanın çarşısında,

İkindi ezanından sonra vakit akşam namazına doğru yaklaşılırken, ufaktan el ayak çekilmeye başlardı. Bunun en belirgin örneği Un Pazarı çarşısındaki dükkânlarda yaşanırdı. Sebebi müşterilerinin daha çok köylerden gelenlerden olmaları, onlarında köylerine geri dönmüş olmalarındandır diye düşünülebilir.

Karşıdaki veya yan taraftaki çarşıda, Yemeniciler çarşısındaki esnaf çeşitliliği, o esnafların alışkanlıkları, müşterilerine, kendi deyişlerine göre arkadaşlarına dostlarına davranışları muhabbetleri Un Pazarı çarşısındaki esnaflara göre epeyce bir farklıydı.

Burada da Kahvehaneler vardı.

Kasabanın kundura üssüydü, ayakkabı imalatçısı, satıcısı, tamircisi vardı, sayacısı vardı.

Oteli vardı. Terzisi Berberi Lokantası hatta Meyhanesi Birahanesi de vardı.

Unpazarı çarşısı esnafının gün bitti ağırdan toparlanmalı, evin yolunu tutmak lazım dediği saatlerde,

Yemeniciler Çarşısında yeni bir hareketlilik başlardı. Her daim dükkânların önünde bulunan taburelere bir iki ilave yapılırdı.

Bak Celil Usta mangalı kapının önüne çıkarttı,

Birader bu balıklar çok yağlı yahu, mangalı erken yakmalı ateşin tavı biraz geçmeli gibi laflar duyulurdu.

Şimdilerde konuşuyoruz, bağda bahçede bereket kalmadı, hava kirliliğinden toprak verimsizleşti, zirai ilaçlardan yediklerimizin ne tadı ne tuzu kaldı diyoruz ya

Denizimizdeki durum farklı mı?

Oralarda da çeşit azaldı, bazı balıklar tamamen yok oldu kayboldu, bazıları bir yıl çıkıyor iki yıl kendini göstermiyor, e hal böyle olunca fiyatlarından sebep yanlarına yaklaşılmıyor.

İşte o zamanların, o saatlerinde birileri evlerinin yolunu tutarken,

Bakırcılar Çarşısında yakılan mangallarının üstünde, mevsimine lezzet zamanı sıralamasına göre,

Önce Palamut sonra şimdilerde bırakın tadını, adının bile unutulduğu iri iri yağlı mı yağlı, içine biber domates ince doğranmış soğan maydanoz doldurulmuş hakiki Uskumrular yerlerini alırdı.

On dakikayı bulmazdı, o balık kokusunun tüm çarşıya yayılması. Uskumru varken diğer balıklara Palamut’a da Hamsi’ye de pek itibar edilmezdi.

Dükkân önlerinde yanan mangalların dumanından bazen çarşının simgesi tulumba bile görünmez olurdu.

Yemeniciler çarşısının en büyük binalarından birisi Erkaralar’ın oteliydi. Zamanında Han olarak kullanılan bina günün ihtiyacına göre otele dönüştürülmüştü. Zemin katının kahvehane olarak işletildiği zamanlar olmuştu.

O zamanlar, bazı ihtiyaçların karneye yazılarak tedarik edildiği zamanlarmış, Çay bile küçük parçalara bölünen gazete kâğıdından yapılan küçük külahların içinde verilirmiş.

Orhanlar mahallesinin muhtarlığını Hızır Ahmet yapıyormuş, asıl mesleği sayacılıkmış. Sözünü ettiğimiz kahvehanenin bir köşesini hem muhtarlık ofisi olarak hem de mesleği olan sayacılığı yapmak için kullanırmış.

Kasabanın tanınmış esnaflarından Mahir Fındık’ın babası Fındık İsmail’in Yemeniciler çarşısında Birahanesi varmış.

Camcı İsmail adından da belli olduğu gibi Camcı İlyas veya Camcı Şükrü gibi kasabanın camcılarından birisidir. Ama Camcı İsmail’in Camcı Dükkânı’nda her iş yapılır, birçok şey alınır satılırmış

Ama Camcı İsmail’in Dükkânı’nda gazoz yapılıp satıldığını herhalde çok kimse bilmiyordur.

………..

Kasaba çarşısında o günlerden bugünlere işini mesleğini devam ettiren kim kalmıştır acaba diye sormak elbette doğanın da eşyanın da tabiatına aykırı bir sorudur.

Benzeri bir şekilde kasaba çarşısında aynı işi yapan üçüncü dördüncü kuşak birileri kalmış mıdır diye akıllara bir soru gelebilir

Veya

O günlerin kasabasının çarşısından, hala mülkünün sahibi olan acaba kaç kasabalı kalmıştır diye sormak bile,

Gerçek kasaba sevdalıları için üzücü, fazla can acıtıcı bir soru olabilir.

Nuri Öztürk/ Sapanca