SAHTEKAR
Eyüp BEKTAŞ
?Faturabank? tabelasını asarak dükkanın kapısını halkın hizmetine açmışlar.
Telefon, elektrik, su, doğalgaz, kredi kartı, SSK primi tahsilatı yapmaya da başlayıvermişler mi?
Oh ne ala!
Bankaların o işkence çektiren kuyruklarından bunalan vatandaşlar da, sadece 1 YTL fazla ödeme (işlem ücreti bu kadar. Faturabanklar bu şekilde çalışıyor) ile işlemlerini yaptırmanın rahatlığı ile tıkır tıkır ödemişler paracıkları.
Aylar ayları kovalamış.
Derken, faturabank?a ödedikleri faturaların ödenmediği kendilerine bildirince işler karışmış.
Konu emniyete bildirilince gerçek ortaya çıkmış ki, faturabank tabelası asarak işyeri açanın yetkisi yok.
Hayda!
Burası Patagonya mı?
Hayır Türkiye.
Peki bu nasıl iştir ki, kapı gibi tabelasını asan bir işyerini denetlemesi gerekenler nerede?
Yoklar!
Denetim sorumluluğu üstlenenler görevini yapsa bunca vatandaş mağdur olmayacak. Şimdi düşünün bakalım bu sahte faturabank aracılığı ile ödentilerini yapanların halini.
İnsanın aklı mantığı almıyor.
Bu kadar ucuz mu?
Kolay mı?
Bu devletin denetimle yükümlü görevlileri nerede?
Kim bu denetmenleri denetler ki?
Ve sorumluluklarını yerine getirmeyenin cezası ne?
Yazık günah!..
Ülkemizde ne yazık ki bu tür olaylar sıkça yaşanıyor.
Kolay yoldan köşe dönmeye yönlendirilen toplumun, ithal edilen yiyecek maddeleriyle gen yapısının iyice bozulduğunu görmemek için geri zekalı olmak gerekir.
Türkiye gerçekten nereye gidiyor.
Toplum uyuştu.
Televole oldu toplum.
Denetim görevine sahip olanlar da, mevcutları denetleyerek ?aman sen de?ciliğin tuzağına düştüler.
Bir işyerinin açılması ticari faaliyettir.
Bunu denetleyecek birimlerin dışında yaptırımlar getirilerek sorumluluklar artırılmalı.
Denetmenler de denetlenmeli.
Sorumluluklarını yerine getirmeyenler de bunun bedelini en ağır şekilde ödemeli ki, kötü örnek bile kalmasın.
Bir çok kişinin dediği gibi, gen bozukluğuna mı uğradık.
Bir çok ailenin sofrasına haram para giriyor.
Hem de devletten çalınan paralar.
Yani bizim paralarımız.
Düşünebiliyor musunuz, akşam sofrası kuran eşiniz ve çocuklar ile sofraya oturuyorsunuz ve yediğiniz lokmanın haram olduğunu buz gibi biliyorsunuz.
Geçer mi boğazınızdan?
Tıkanır namuslu insan.
Boğulur.
Bırakın yemeyi, böyle bir durumun içinde olmayı bile düşünemez.
İşte Türkiye?de bir çok aile açıkça bu hırsızlığın lokmalarını atıyor ağzına.
Karısını babasından maaş alması için boşayıp birlikte yaşamayı sürdürenlerin, veya evlendiğinde eşi ile nikah yapmayıp ölen babanın maaşını yemeyi sürdürenlerin bu açık hırsızlığına hepimiz seyirci kalıyoruz.
İhbar etmiyoruz ?ispiyoncu? damgasını yememek için.
Soyuna devlet, çalan da aileler.
Göz yummak suç ortaklığından başka nedir ki?
Susuyoruz.
Ve sadece izliyoruz.
Devleti soyanın da, sahte faturabank açarak vatandaşın parasını çarpanın da, şehir eşkiyalarının da çok ağır cezalar ödememesi devam ettiği sürece, devlet ve vatandaş mahkum edildiği soyulmaktan asla kurtulamaz.
Bir tarafta devlete karşı sorumluluklarını yerine getirenlere ?enayi? gözüyle bakanların safası, diğer yanda da her aşamada cebindeki paraya göz koyan bir zihniyet.
Ve biz bu soygundan nasıl kurtulacağımızı ne zaman ve ne şekilde bulacağız?
Sahi sahtekar bir toplum olmaya doğru hızla koşarken, gerçekten de sebebi ithal edilen yiyecekler mi yoksa.
Anlaşılan o ki, yine köye dönüp organik tarıma dönmenin zamanı geldi.
İddialar doğruysa bu gidiş gidiş değil.
Dahası nereye gittiğimizi de bilmiyoruz ki!..
Yorumlar