Çevre konusunun veya teriminin ülkemiz gündemine ilk kez 1972 yılında girdiği söylenir.
Bu tarihte zamanın Başbakanı Demirel beraberindeki heyetle İsveç’te bir toplantıya katılır, toplantı sonrasında Stockholm Bildirisi bildirisi yayınlanır.
Bildiride çevrenin, ekosistemlerin ve kaynakların korunması ayrıca, kaynakların bütün insanlarca paylaşılmasına hassasiyet gösterilmesi kararlarının alındığı açıklanır.
Bu konferanstan yirmi yıl sonra 1992 yılında Rio ve Janeiro’da Birleşmiş Milletler tarafından Çevre ve Kalkınma konferansı adı altında bir toplantısı daha düzenlenir
Bu toplantıdan sonra da yaşamımıza Çevre ve sürdürülebilirlik kavramları girer.
Her iki toplantıda, çalıştaylarda, insanların yaşadıkları topraklara, o topraklarda yaşayan tüm canlılara iyi davranmaları, saygılı olmaları daha doğrusu Dünya’yı kirletmemeleri, ona itina göstermeleri, onu yormamalarının altı kalın çizgilerle çizilir.
……………….
İşte o tarihlerde işi gücü parası pulu olan, yaşamlarının önemli bir kısmını da geride bırakmış, ülke sevdalısı iki saygın iş adamının aklına,
İşin doğası ve konumları gereği, paraya para katmak için, binlerce futbol sahası, binlerce hektar büyüklüğündeki alanları maden arama ruhsatı alarak kapatmak gelmemiş,
Aksine
Ülke, erozyonla yeterince mücadele edemiyor, ileride ülkenin başına toprak ve orman kaybı felaketi gelebilir, bunun bir çaresi olmalı diyerek, ülkenin yok olan toprağını ve ormanını kurtarmanın çarelerini aramak gelmiş.
Hayrettin Karaca ve A. Nihat Gökyiğit isimli vatan sevdalısı iki doğasever 11.Eylül.1992 de “Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı’nı yani kısa adı “Tema Vakfı” nı kurdular.
Slogan olarak ”Türkiye Çöl Olmasın” dediler.
Ülke toprağının kıymetini ve değerini iyi biliyorlardı.
Yine iyi biliyorlardı.
Polonya’nın yüzde 0,1.
Fransa’nın yüzde 2,9.
Yunanistan’ın yüzde 14,9.
Oranında sahip olduğu Endemizm oranına, ülkemiz yüzde 34,4 oranında sahipti.
Çünkü Türkiye 3.000 den fazla endemik canlı türüne ev sahipliği yapıyordu.
İçleri kan ağlasada şunu da çok iyi biliyorlardı, Avrupa birliği ülkeleri yüzölçümlerinin yüzde 30’unu koruma alanı olarak koruma altına almışlardı, ülkemizde bu oran sadece yüzde 8,7 idi.
Vatan sevdalısı iki yaşlı insan vatan toprağını çölleşmekten nasıl kurtarırız diye vakit harcayıp, kafa yorarken, Maden ve Petrol işleri Genel Müdürlüğünün verilerine göre o tarihlerde maden arama ruhsatlarının sayısı henüz 1.000’e bile varmamıştı.
Zaten 80 yılda yani 1923-2002 yılları arasında maden aramaları için verilen ruhsatı sayısı topu topu 1.186 kadardı.
2023 yılı sonunda yani son yirmi yılda ise bu sayı 386.000’e ulaştı.
…………………
Son birkaç yıldır, takvimde olupta gerçekte yaşanmayan ilkbahar aylarından çıkıp yaz ayları dediğimiz döneme girdiğimizde, vatandaşlar ayrı bir korku yaşar oldular.
Gözlerini gökyüzüne çevirip yangın helikopterlerinin yangın uçaklarının trafiğini gözler oldular.
Memleketin neredeyse yanmayan ne bir merası, nede bir ormanı kaldı.
Görevliler, gönüllüler canları pahasına yangınlarla mücadele ederken bazı yangınlar ya kendiliğinden ya da denize ulaştığında sönüyor.
Bursa, Sakarya, Hatay, Çanakkale, İzmir bu sene ülkenin her tarafında çıkan yangınlardan fazlasıyla nasiplerini aldılar. Ormanlar köyler günlerce yandı, orman canlıları telef oldu. Yangınlar sürerken ormanlardan gelen hayvan börtü böcek çığlıklarına, duyarlı vatandaşların isyanları feryatları eklendi.
………………
Bursa’nın Gürsu ve Kestel ilçeleri arasında geniş bir alanda çıkan yangınlar devam ederken, gazetelerde bu alanlarının 2024 yılında Yıldırım Belediyesi tarafından “ÇED gerekli değildir” denilerek Maden alanı olarak planlandığı ortaya çıktı.
Yine 2021 yılında Marmaris’te günlerce süren yangında çoğu milli park sınırları içerisindeki kalan 9.500 hektarlık orman alanı yok olmuştu.
Yine buralarda da bazı şirketlere maden arama izinleri verildiği iddia edildi.
İster istemez insan merak ediyor!
Son yıllarda nereden çıktı bu maden arama aşkı? Bu iş çok mu para kazandırıyor? Bunun bir maliyeti yok mu?
Ülkemizde bu işlere Enerji Bakanlığı Maden işleri Genel Müdürlüğü bakıyor. Bir de kısa adı MAPEG olan yani Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü var.
MAPEG’in sayfasında 2025 yılı için hektar başına maden ruhsat bedellerinin listesi var. Madenleri sınıflandırmışlar. Örnek olsun diye en basitine baktım.
A grubu madenlere: inşaat ve yol yapımında kullanılan taş toprak, B grubu madenlere: mermer granit andezit bazalt gibi dekoratif taşlar giriyor.
Bu sınıfa giren madenler için 2025 yılında hektar başına 394 (Üç yüz doksan dört) ile 94 (Doksan dört) TL arasında bedel biçilmiş.
Nakliye işi yapan birisinden öğrendim.
Kamyonu 30 ton alıyormuş. Kamyonu yüklediğimde, bir kamyon taş toprak için ocağa 15.000 TL ödüyorum dedi.
Artık bir hektar da ne kadar üretim yapılır? diye de sormaya gerek duymadım!
………………..
Tema vakfı tüm iller için bir çalışma yapmış.
Raporda bizim Vilayeti Bartın ili ile birleştirip değerlendirmişler.
Her iki İl’in toplam alanlarının %72 sine Maden Ruhsatı verilmiş.
Her iki Vilayetteki,
Toplam Orman alanlarının %64 üne, Tarım alanlarının %66 sına, Koruma altına alınan alanların %71’ ine maden arama ruhsatı verilmiş.
Toprak Dede, ülkenin orman ve toprak kaybını önlemek için yıllarca erozyonla mücadele etti. Ahaliyi ayağa kaldırdı. Meşe fidanları yetiştirerek, onların ormana dönüşmeleri için ömrünü tüketti.
Bu günleri görseydi kahrından ölebilirdi.
Eminin eceliyle öldüğüne şükrediyordur.
Nuri ÖZTÜRK / Sapanca