Ah neydi o eski Kdz. Ereğli?

“Neydi?” derken, konuşabildiğine vurgu yapıyorum.

Hem de konuşma.

Samimi saygıların öne çıktığı platformlarda  “Sayın” ile başlardı sözler.

O “Sayın”ın içi dopdoluydu.

Doluluğu Ereğli sevdasıydı.

Birşeyler yapabilmek için çorbaya bir tutam tuz atabilmenin manevi hazzında buluşurdu heyecanla çarpan yürekler.

Sımsıcak.

İçten.

Anlayışlı.

 

Kente ülkenin önde gelenleri gelip gidip “Kdz. Ereğli Pilot Bölge olsun” önerilerini söyleyerek ilçeye değer verir ve Ereğli’nin önünün ne kadar açık olduğuna önemle vurgu yaparlardı.

Ereğli’nin Orta Anadolu ve Marmara’ya açılan kapı olduğunu ifade edip cazibelerini sıralardı yatırımcılar.

Toyatasa’nın Ereğli’deki açılış törenini bile öyle önemserlerdi ki, Erol Sabancı bizzat gelip kesmişti kurdelasını.

Belediyenin meclisinden fahri hemşehrilik kararları oybirliği ile çıkartılıp büyüme ve gelişme yelkenlerine rüzgar olanlara teşekkürler edilirdi.

Eee marka olmak kolay mı?

O “Geleceğin yıldız kenti” markası da ne de çok yakışıyordu Ereğlimize

 

Ereğli… Ereğli… Ereğli…

Yerel yönetimi ve belediyesinin vizyonuyla bir anda marka oluvermişti yirmi sene öncesinde.

Ta ki, onur veren anlayışlar yerini “kavga” demeye, saygı yerine azarlamaya, hakarete ve itiş kakışa bırakıncaya kadar.

Mustafa Arık’tan sonra hep kavga oldu TSO’da.

Kan da aktı.

Gerildi sokaklar.

Sonra belediyenin yönetimde  aniden gelişen bir by-pass operasyonu  gerçekleştiğinde, hoşgörü ve anlayışın yerini agresifliğe aldı.

Kırılma noktası buydu ya.

Boşuna dememişler iki kez görevde olanı dinlendireceksin diye.

Koltuk bol gelmeye bir başlamaya görsün hele.

Gelenin gidenin azarlanması ve burun koparma operasyonları ile bir zamanların gözde belediyesine de kimse uğramaz olduğunda;  gözden düşmeye başladı kimlikler.

Yangına dönüşen kavga/kavgalar büyüdü büyüdü büyüdü.

Poker oynar gibi restler, soltlar havada uçuştu.

Tat kaçtı.

Konuşabilme şansını da yitirdiğinde stop dedi her şey.

Her çıkışın bir inişi olduğu gerçeği başlayan göçü de görmeme alışkanlığındakileri uyarmadığında önce ekonomik, sonra kültürel ve ardından da sosyal yaşam çökmeye başladı.

Bir de bunun üzerine kamu ve özel kaynakların safahat alemindeki gibi har vurulup savrulmasına son verilmeyince Ereğli artık önünü tamamen göremez oldu.

 

İşte bugünlere böyle sürüklendik.

Konuşamayan bir Ereğli.

Çık iki kelime bir söz söylesen dünyanın hakaretini yersin.

Alaylar, ayıplar, saygısızlıklar birbirini geçmek için çalışırken, seviye de ölür.

Öldürülür.

 

Kdz. Ereğli bir gün yeniden konuşmaya başladığında inanın bu sıkıntıların büyük çoğunluğun üzerinden silindir gibi geçecek bu toplum.

Hele ki bir moral bulsun.

O morali buluncaya kadar da sürünmeye devam.

Ereğli by-pass oldu çünkü.

Kestirdi damarlarını.

İşte o gün de kin doğdu, nefret doğdu, intikam doğdu.

Doğduktan sonra da hep beslendi.

Semirdi semirdi semirdi.

Semirmeye alışınca da doymaz oldu.

 

Ereğli bundan böyle yeni sayfasını “şimdi konuşma zamanı” diye açmalı.

Orada sadece Ereğli olmalı.

Ereğli’nin geleceğine saydamlık ve katılımcılıkla yön verebilme heyecanıyla tartışabilmeli.

Çünkü tartışabilmek konuşmaktır.

Konuşabilmek uzlaşmada buluşmak, kavga etmek ise hiç değildir.

 

1995 yılında kurulan ilçe temsilciler kurulunun oluşumundaki o heyecanı ve saygıyı arıyorum bugün.

Ve aradan geçen onca yıl sonra da ne yazık ki “keşke” diyebiliyorum.