Gelip geçmişliğim olmuştu ama, birkaç günlüğüne gidipte epeyce bir süre kaldığım sanırım on üç, on dört yıl kadar önceydi.

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Küçük Kuyu’sunda, üç blokluk göz alıcı mimarisi olan butik bir proje yapacaktık.

Bir tarafı denize, diğer tarafı İzmir Çanakkale yoluna sınırı olan muazzam bir lokasyonda Kaz dağlarının denizle buluştuğu bir yerde kimilerine göre yazlık, kimilerine göre tüm yıl yaşanabilecek bir site olacaktı.

Arsayı ilk gördüğümde büyük şaşkınlık yaşamıştım.

Elle çizilmiş kadar muntazam, dikdörtgen şeklinde, içinde en küçüğü 50-100 yıllık, yüze yakın zeytin ağacının olduğu bir arsaydı.

Yanımdaki arkadaşa birazda sesimi yükselterek,

Eee bu zeytinler, bu yıllanmış ağaçlar ne olacak diye endişeyle, üzülerek sorduğumda.

Hiç üzülme, hiçbirinin tek bir dalına zarar vermeden başka bir yere taşıyacağız diye cevaplamıştı.

İlk kez duymuştum zeytin ağacının nadide bir eser gibi itina ile yerinden alınıp başka bir yere taşındığını ve yine ilk kez görmüştüm, yöre insanının ham zeytin meyvesini dalından kopartarak parmakları arasında sıkıp yağını ellerine yüzüne büyük bir saygı ve sevgi ile ibadet edercesine şükrederek sürdüğünü.

..........................

Küçük Kuyu’da sırtınızı denize verdiğinizde karşınıza kaz dağlarının muhteşem görüntüsünü alırsınız. Evinizin duvarına resim asmak için bile olsa bir çiviyi çakmanızın yasak olduğu Adatepe köyü buradadır.

Ancak daha önemlisi MÖ 2. Yüzyılda Pergamon krallığı zamanında Attalos hanedanınca yapılan Zeus Altarı da buradadır.

Homeros, İlyada destanında tanrıların dağı olarak isimlendirdiği İda Dağ’ında yani bizim Kaz dağlarımızda Tanrıların Tanrısı Zeus’unda yaşadığını, Truva savaşlarını buradan izleyip yönettiğini yazar.

Mitoloji de özellikle Yunan mitolojisinde zeytin ağacı kutsaldır.

Efsaneye göre Attika da kurulan yeni şehrin koruyucusu bir yarışma sonucunda belirlenecektir. Zeus kendisine en değerli hediyeyi verecek kişiye şehrin koruyuculuğunu verecektir.

Yarışmada bilgelik tanrıçası Athena’nın rakibi, deniz tanrısı Poseidon dur.

Poseidon, çok etkileyici bir hamle yaparak üç dişli mızrağını Akropolis kayalarına saplar deniz suyunu fışkırtır, bu su denizin gücüdür.

Athena, karşı hamle olarak mızrağını bir kayaya vurur, kayadan barış ve bereketi simgeleyen Zeytin Ağacı çıkar. Zeus dahil heyette bulunan tüm tanrılar, tanrıçalar ağacın kutsallığı karşısında büyülenirler.

Kurulan mahkeme, yeryüzüne daha anlamlı ve daha güzel bir hediye veren Athena’yı birinci ilan eder, ismini Atina kentine verir. Bilgelik tanrıçası Athena zeytin ağacını insanlığa barış ve medeniyetin simgesi olarak armağan eder.

Öyle ki rakibi ve düşmanı Poseidon’a kırdığı bir zeytin dalını vermesi ile barışı ilan eder “düşmanına zeytin dalı uzatmak” deyimini de o günlerden bu günlere tüm milletlerin diline yerleştirir.

Antik olimpiyatlardaki birinciler de Zeytin Dalı ile ödüllendirilirdi.

.........................

Hz. Nuh tufanın durup durmadığını öğrenmek için bir güvercin salar. İlk saldığında gittiği gibi geri gelen güvercin, ikinci kez salındığında ağzında bir zeytin dalı ile geri döner. Bu yeryüzünde suların çekildiğinin yaşamın normale döndüğünün habercisi demektir.

Ağzında zeytin dalı olan güvercin, ümidin ve barışın simgesi olarak kabul edilmektedir.

Zeytin ağacı bin yıla yaklaşabilen yaşamı ile ölümsüzlüğün de simgesidir.

Zeytin ağacı insanlardan hiçbir şey talep etmeksizin meyvesiyle yağıyla küspesiyle, öldüğü zaman odunuyla insanlığa çok şey vermektedir.

.............................

Mitolojiden efsanelerden uzaklaşıp günümüze geldiğimizde,

Athena’nın mızrağını saplayarak kayalardan zeytin ağaçlarını fışkırttığı topraklara, biz kazmamızı küreğimizi iş makinalarımızın kepçelerini saplıyoruz.

Zeytinlikleri yok etme ihaneti içerisindeyiz.

Nasıl ki, zeytin insanları,

Kutsal ağaçlarını korumak, geleceklerinin karartılmasını engellemek için güçlerinin takatlerinin sınırlarını zorlayarak, direniyorlarsa.

Kasabalı’ nın da havasını suyunu denizini toprağını zehirleyenlere karşı,

Alaplı’ lı Akçakoca’ lı’ fındıklıklarına göz dikenlere karşı.

Aynı direnci ve dayanışmayı ortaya koymaları açısından.

Kasabalının deyimi ile okkada terazide hiçbir fark yoktur, olmamalıdır.

Nuri ÖZTÜRK / Sapanca