Hans Kelsen’in “Adalet Nedir” adlı kitabı[i] “Nasıralı İsa” bölümüyle başlıyor:

“Nasıralı İsa Roma Valisinin huzurundaki savunmasında, kral olduğunu iddia ettiğinde şöyle dedi: “Ben doğdum ve bu dünyaya, hakikate tanıklık etmek için geldim. Pilatos, “Hakikat nedir?” diye sordu. Şüpheci Romalı, muhtemelen bu soruya bir yanıt beklemiyordu ve Aziz de bir cevap vermedi. Çünkü, hakikate tanıklık etmek, Mesihçi Kral olarak gönderilmesinin (başlıca) amacı değildi. O, adalete, yani Tanrı’nın krallığında hâkim olmasını istediği adalete tanıklık etmek için doğmuştu. Ve bu adalet için çarmıha gerilerek öldürüldü.

O halde Pilatos’un “Hakikat nedir/” sorusunun ardında, çarmıha gerilenin kanında çok daha değerli başka bir soru ortaya çıkıyordu.; insanlığın ebedi sorusu: Adalet nedir?”

Adaletsizlik, nedir?

Adalet nedir?

Ahlak, insanın yaşam süresince onun hem toplumsal hem kişisel vicdanı ile ilgili olgudur. Ahlaksal olarak eylemlerimizin ölçeği vicdanımızın sesidir. Eylem iyi ise vicdanımız rahattır, eylemimiz kötüyse vicdan azabı yaratır. Yoksa, vicdan hiç yok mu?

Hukuk; toplumsal yaşamın bir görünümüdür. Ahlak toplumsal yaşamda sesini duyurur. Ahlak “iç fillerle”, hukuk ise “dış fillerle” ilgilidir. Hukuk, eylemlerin dış dünyada meydana getirdiği olaylarla ilgilenir.

Hukuka uygunluk (legalite), ahlaka uygunluk (moralite) birbirinden ayrıdırlar. Hukuka uygun olan bir fiilin ahlaka da uygun olması zorunlu değildir. Hukuka uygunluk, fiilin objektif bir biçimde dış görünüm bakımından hukuk normlarına uygunluğunun ölçüsüdür denebilir.

“Hukuk, daha doğrusu hukukun buyrukları, bireyin dışında ve üstünde, ona yabancı bir iradenin ürünüdür. Hukukta bir dış kanun koymadan (heteronomi’den) söz edilir; bu kanun koyma işini yapan da devlettir. Böylece, hukuk normlarını koyanla ona uygun davranışa yükümlü olan kişi, birbirinden ayrı olarak ortaya çıkarlar.

Buna karşılık ahlak, bireyin kendi vicdanının ürünüdür. Ahlak alanında, hiçbir iç kanun koymadan (otonomi’den) söz edilir. Ahlak normlarının, onları koyan bireyin vicdan ve zihniyetinden başka bir kanun koyucusu yoktur. Bir fiil ve davranışın iyi, ahlaki olup olmadığına karar vermek konusunda yetkili olan, yalnızca bireyin kendisidir. Ahlaki tartışma insanlar arasında değil, bireyin kendi içinde nefsi ile vicdanı, olağan ben’i ile daha iyi ben’i arasındaki tartışmadır. Bu yüzdendir ki, ahlak alanında normu koyan kişi ile ona uygun davranış yükümlülüğünü taşıyan kişi birleşmiştir, aynıdır.[ii]

Hukukun sadece dış fillerle, ahlakın ise yalnız iç fillerle ilgilendiği görüşü yeterli bir açıklama değildir. Hukuk iç filleri, zihniyeti ve ruh durumunu da dikkate alır. Örneğin hukukta kast unsuru savsaklamaya (ihmale) veya kötü niyet, iyi niyete oranla daha başka değerlendirilir. Ayrıca yerine getirilmemiş iyi niyet veya iyi bir davranışa yönelmiş olmasına rağmen gerçekleştirilmemiş bir irade, ne kadar ahlaki davransa da insanı hüküm giymekten kurtaramayabilir.

Hukuk, adalet denilen hukuk idesine hizmet eder. Adaletin toplumsal yaşamda gerçekleşmesi için çalışır. Hukuk adalet adına insanların akıl ve vicdanlarına seslenir. İnsanlara belli bir davranışı buyurur.

Etik; ahlak felsefesidir. Ahlak alanında düşünme, felsefe yapma sürecinin insana kazandırdığı bir etkinliktir. Etik insanın hem kendisine ve hem diğer insanlara karşı olan görevlerdir. Başka bir tanımlamayla, etik, insanlar arasındaki davranış standartlarının belirlenmesi, ahlaki bir yargı ya da felsefe çalışmasıdır.

“Kişi ile kişi ilişkisinde yapılan bir eylem değerlendirmesiyle birlikte kişinin değerlilik yaşantısını oluşturan bilgisel temelli inançlarına baktığımızda, bu temelin üç ayrı konudaki bilgiden oluştuğu görülür: insanın değeri bilgisinden, etik değerlerin bir grubu olan kişi değerlerinin bilgisinden ve bu değerlerin değerinin bilgisinden oluştuğunu görürüz. (....) Bu durumda, o eylemin karşısında bulunan kişinin değerlilik yaşantısını belirleyen inancın temeli ve bu yaşantının diğer oluşturucusu olan değerlendirmenin nesnesi olan eylemin değerli olma ya da olmamasını sağlayan, dolayısıyla ilgili kişinin etik özelliğini meydana getiren tam aynı şey oluyor: insanın değerinin bilgisi ya da bilinci[iii]

Bir kişinin insanlarla değer sorunlarının söz konusu olduğu ilişki “etik” ilişkidir. “Değer” tür olarak insanın varlığa kattığı bir bilinç boyutudur. Etik ilişkinin ana özelliklerinden birisi, kişilerce yaşanan değerler ve değerlilik-değersizlik ilişkisi olmasıdır.

İnsan hakları ve korunması olgusu insan için anlam taşır. Bunları koruyan ise, yaptıklarıyla etik kişilerdir. Bir kişinin amaç edindiği insan olmayı korumak olunca, temelini felsefi bilgide bulur. Bir başka deyişle etiğin sorunları; insanın yaşantı ve eylem olanaklarıyla ilgili sorunlardır. Bunun anlamı, “Değer Felsefesinin” ışığında bir bilgi sorunudur.

Eğer yasa uygulayıcıları olarak amacımız yaşamda istemediğimiz veya yadırgadığımız olup bitenleri değiştirmekse; olup bitenleri açıklamak ve sorunları etiğin bilgileri aracılığıyla aydınlığa kavuşturmak gerekmektedir.

Bugün herkes “adalet” istiyor. Adil(dürüst) yargılanmak istiyor…

Mahkeme kararlarını açıklarken “adil” bir karar verilip verilmediğini sorguluyor…

Adil veya adaletli bir hukuk düzeni isterken ne amaçlanıyor?

Adalet insanların en eski özlemlerinden birisidir. En çok tartışılan bir konu…

Üstelik adaletin ne olduğu felsefenin en eski sorunlarındandır.

Platon’a göre adalet; bir “fikir” veya insan düşüncesinin bir tasarımıdır.

Acaba “adalet” fikrini kavramlaştırmak olanaklı mıdır? “Adalet” fikrini felsefede nasıl kavramlaştırabiliriz?

Kişiler adalet talep ederken, haksızlığa uğradıklarını ileri sürdüklerinde veya haklarını isterken “adil bir dünya” özlediklerini söylerken; taleplerini dile getirmektedirler. Kendilerine ait veya başkasına bir şeyin verilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Hatta o anda sahip olmadıkları veya oldukları, kendilerine ait olduğunu düşündükleri bir şeyin onlara verilmesini istiyorlar. Yoksun bırakıldıkları, kendilerinden alınmış ve onlara geri verilmesi gereken bir şeyi kastediyorlar. Kendilerine borçlu olunan, verilmesi gereken bir şeyi dile getiriyorlar.

Platon’un “Devlet”inde görülen; “her birine gerekeni, borçlu olunanı vermek” adaletin tanımı olarak yıllardır tam karşımızda duruyor.[iv]

Adalet fikrini bilgisel olarak kavramlaştırabilmemiz için nereye bakacağız ?

Bu, adaletsizliktir. Adaletsizlik, bakacağımız yerdir!

Bir fikir olan adalete karşılık, bir durum olan adaletsizliktir!

Adaletsizlik, insanlara insan olarak borçlu olunanları bulduğumuz yerdir; ya da borçlu olunanları temel insan hakları ilkelerine göre türetildiği yerdir.

Böylece “adalet nedir?” sorusundan önce veya bu soruya yanıt verebilmek için önce “adaletsizlik nedir?” sorusunun sorulması gerekiyor.

Genel olarak adaletsizlik, hak çiğnemedir. Hakları gözetme konusuyla ilgilidir Adaletsizlik, kişilerin bazı haklarının doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çiğnenmesine yol açan veya engelleyen muamele biçimidir. Ülkeler düzeyinde; bir devletin bir kısım yurttaşlarının temel haklarının başka yurttaşlar tarafından çiğnendiği veya göz ardı edildiği zaman etkili bir şekilde müdahale etmediği durumlarda, ya da kendi organlarıyla bu hakkın çiğnendiği veya mevcut koşullarda bu hakların gereklerini yerine getirmediği/getiremediği zaman ortaya çıkar.

Dünya genelinde adaletsizlik; belirli koşullarda temel kişi ve insan haklarının zorunlu sonuçları olan grup haklarının, grup çıkarları lehine çiğnendiği ya da göz ardı edildiği durum olarak ortaya çıkar.

Kuçuradi’nin görüşüne göre; “Şimdi, ‘temel insan haklarından kişilerin belirli bazı insansal olanaklarının korunabilirliğinin koşullarıyla ilgili talepleri anlarsak, genel olarak adaletsizlik, mevcut koşulların, kişilerin ya da grupların insansal olanaklarını gerçekleştirmeye, aynı zamanda da insanın bazı olanaklarını gerçekleştirebilmelerine elverişsiz olduğu durum ya da doğrudan doğruya veya dolaylı olarak engel oluşturduğu durumdur. Bu ulusal ya da uluslararası düzeydeki mevcut koşullar ise, başka kişilerin ya da grupların doğrudan doğruya veya dolaylı olarak oluşturduğu koşullardır”

Adaletsizlik durumunda türetilen talepler ve ilkeler sayesinde “adalet” fikrini kavramlaştırmak olanaklıdır. Adalet ve adaletsizlik iki karşıt terimdir, ancak iki karşıt kavram değildir. Adaletsizlik terimi bir durumu, adalet terimi ise bir fikri, insan düşünce tasarımını veya genel bir talebi, üst bir ilkeyi dile getirmektedir.

Adalet fikrini şöyle tanımlamak gerekir; adalet, kişilerin temel haklarının korunması talebi ve mevcut koşullarda gereklerinin, sürekli olarak ülkeler ve dünya düzeyinde gerçekleştirilmesi talebidir. O halde üst bir ilke olarak karşımıza çıkan adalet terimine göre talep edilen şey; sosyal ve siyasal ilişkilerin düzenlenmesini belirleyen ilkeleri, normları, her tarihsel anda mevcut koşullara insan hakları bilgisinin ışığında bakarak türetmektir. (Kuçuradi Age. Sayfa 325)

Bir durumu doğru değerlendirmemiz gerekirse; adalet fikrinden hareketle adaletsizlikle savaşmak nasıl olacaktır? Adalet fikri; toplumsal-siyasal ilişkileri düzenliyor ve bir talep getiriyor. Bu talep nasıl bir taleptir ?

Bu talep toplumsal, hukuksal, siyasal kararları ve eylemleri belirleyen temel insan haklarının gerektirdiği ilkeler olmalıdır. Bu ilkeler kişilerin insan haklarını, gerçekleştirme imkanını sağlayan ilkeler olmalıdır ve bu talep adalet fikri içermelidir.

“ Ne var ki, adalet fikrini kavramlaştırmak, hatta biraz önce sözünü ettiğim nitelikte ilkeler-kurallar türetmek, adaletsizlikle savaşmak için onsuz olunmayacak koşullar ise de tek başına yetmez. Böyle ilkeleri-kuralları yaşamda yüzyüze geldiğimiz bir durumda belirleyici kılmayı gerçekten istiyorsak, o durumda bunların nasıl belirleyici kılınabileceğini bulabilme yolunu da bilmemiz gerekiyor; yani bir durumu doğru değerlendirmenin nasıl bir etkinlik olduğunu da bilmemiz, başka bir deyişle felsefi bilgiye de sahip olmamız gerekiyor. Gerçekten, yani bir özlemden öte adalet isteyenlerimiz için, özellikle yargıç ve kamu görevlisi olanlarımız için, bu bilgi, onsuz olunamayacak bir bilgidir.” (İonna Kuçuradi Age. Sayfa 327-328)

Bu ülkede yargıda acaba kaç kişi adalet istiyor?

Kaç kişi, adalet bilgisi olmadan adalet olmayacağı bilgisine sahiptir?

Gerçekten Kuçuradi’nin altını çizerek belirttiği; “bir durumu doğru değerlendirmenin” felsefi bilgisi, adalet istemek için onsuz olunamayacak bir bilgi demektir. Prof.Dr.Vecdi Aral hukuk düzeninin “yaşamla” çok yakından ilgili olduğunu hatırlatır. Hukuk olarak yürürlükte olan şeyin gerçekten hukuk olup olmadığını sormayan, sorgulamayan ve hukukla yalnız fiili bir şey; kanun koyucu ve toplum tarafından önceden verilmiş bir şey olarak ilgilenen hukukçuyu “mesleğini gereği gibi yapmayan” ve “mesleğinde yanılan” kabul etmektedir.

Çünkü hukuk, var olduğu ve bilindiği için değil, aksine bir toplumun tüm hakkaniyetli ve adaletli düşünenlerin vicdanlarına uygun bulunduğu için hukuktur” demektedir (V. Aral; Age.sy 155)

Mutlak adaletin mümkün olmadığına inanan Hans Kelsen’in 1953 yılında yazdığı “Adalet Nedir” adlı kitabının sonunda yazdıklarıyla yetinelim: “ Bu teze şu soruyla başladım. Adalet nedir? Geldiğim noktada, bu soruya cevap veremediğimin farkındayım. Benim mazeretim, bu konuda en iyi toplumda bulunuyor olmam. Okuyucularımı, en büyük düşünürlerin kaçırdığı şeyi yakaladığıma inandırmak küstahlık olurdu. Ve gerçekten adaletle, mutlak adaletin, insanlığın bu güzel hülyasının ne olduğunu bilmiyorum ve söyleyemem. Göreceli adaletle yetinmek zorundayım ve sadece adaletin benim için ne olduğunu söyleyebilirim. Bilim benim mesleğim ve hayatımdaki en önemli şeydir. Bu sebeple, bana göre adalet, bilimin korunmasıdır. Bilimle, hakikat ve doğruluk anlayışı gelişir. Bu adalet, özgürlüğün, barışın, demokrasinin ve hoşgörünün adaletidir.”

Adalet nedir?

İnsanlığın hülyasıdır.

Şimdilik, adil olabiliriz!

İnsan haklarının adalet ve hukukla korunabileceğine inanalım.

İnsan haklarının koruduğu hukuk; adalettir.

Bu adalet özgürlüğün, barışın, demokrasinin ve hoşgörünün adaletidir.


[i] Hans Kelsen. Adalet Nedir? AlBaraka Yayınları. Haziran 2023.

[ii] Prof.Dr.Vecdi Aral Hukuk ve Hukuk Bilimi Üzerine. 4. Bası 1983. Sayfa 70-74 arası.

[iii] İonna Kuçuradi. Etik. Türkiye Felsefe Kurumu 1996 İkinci Baskı Sayfa 53-54

[iv] HFSA-Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi Yayınları 1. Alkım Yayınları Mayıs 1997 . İonna Kuçuradi. Adalet Kavramı. Sayfa 324 vd.