Epeyce öncelerde önce Kandilli ’den başlayan, Kasabanın fabrikasının açılması sonrasında ise Kasaba üzerinde yoğunlaşan göçün sebebi,

Herkesin buralarda işe aşa ekmeğe erişmekte, kendilerine göre bir aile düzeni kurmakta zorluk çekmemeleriydi.

İş aş temini sonrasında aileler yerleşik düzene de geçip hedefin birincisini aştıklarında, geçim sıkıntısı geçinme derdi biraz gerilerde kaldığında.

İşletme tazminatı, katlamalı bayram seyran mesaileri, vardiya mesai fark gelirlerinin desteği ile derhal ve hızlıca, nasıl biraz daha fazla varlıklı olabiliriz, nasıl bir ev bir araba sahibi olabiliriz aşamalarına geçilirdi.

Kasaba, gençlere yeni evlilere veya okullarından henüz mezun olmuş, mesleklerine iş yaşamına atılma zamanı gelmişlere büyük büyük fırsatlar, çeşit çeşit imkanlar sunardı.

Kandilli çoğu yeni mezun omuş genç Maden Mühendislerinin ilk tercih yeri olurken, kasabanın fabrikası mesleki ayırım yapmadan herkesin özelliklede koloni halinde göçen, başta ODTÜ- İTÜ mezunlarının ilk göz ağrısı olan bir yer haline gelmişti.

O günler çok gerilerde kaldı.

Artık, ne kasabanın nede eski fabrikasının hiçbir cazibesi albenisi çekim merkezi özelliği yok.

.............................

Kasabadan uzakta kasaba ile hiçbir ilgisi alakası olmayan sohbetlerde, söz çelikten, çilekten, balıktan, kömürden veya alakalalı alakasız bir yerlerden bir yerlere akıp giderken,

Kandilli ’ye veya Kasaba ’ya bir şekilde, bir süreliğine de olsa yolu düşmüş buralarda anı biriktirmiş olan birileriyle karşılaşabilirsiniz karşılaşmışsınızdır.

Çok yakın zaman, daha birkaç gün önce.

Uzun yıllardır tanıştıkları, kızıyla aynı okulda kaç senedir birlikte öğretmenlik yaptıkları halde, masaya gelen herkesin çilek budur diye bildiği elma büyüklüğündeki meyve masasından, 650-700 km uzakta kalan geçmiş, biraz da özlemle hatırladığında.

Biliyor musunuz, ben bu çileklere hiç alışamadım hiç hoşlanamadım, zamanında yediğim mis kokulu pembe renkli küçük Ereğli çileğinin tadını da kokusunu da hiç unutmadım unutamıyorum dediğinde,

Eeee, Tülin teyzeciğim söyle bakalım sen nereden biliyorsun benim ablamın abimin memleketinin Osmanlı çileğinin rengini tadını kokusunu diye sorunca.

Sen bilmezsin kızım, Kandilli diye bir yer vardır, ben bir müddet orada yaşadım. Kandilli ’de 3-4 sene öğretmenlik bile yaptım, oranın efsane hocası, bir kez gidip bir daha geri dönmeyen, dönemeyen adeta oralı olan Şahver Hoca benim halam olurdu. Beni yanına almıştı. O zamanlarda oralara yolu düşenler havasını koklayanlar suyunu içenler oraları unutamaz, dedi.

Ülkenin o günkü koşullarında Kandilli cazipti.

Ereğli Demir Çelik Fabrikaları Entegre Yassı Mamul üretim tesisi de her kesimden yurttaşların o veya bu sebepten yoğun ilgisini çekmişti.

Kasabada ve ülkede büyük heyecan yaratmıştı.

Az önce bahsettiğimiz iş aş niyetiyle kasabanın yolunu tutanları bir kenera bırakırsak, işçi yoğun bölgeye dönüşecek kasabaya yolu düşen,

İdealist devrimci gençler, sendikacılar, değişimi yerinde takip eden akademisyenler, kısa zamanda büyük paralar kazanmayı hesaplayan kumarhane pavyon sahibi işletmeciler renkli gece hayatı pazarlayan kişilerin,

Kasabanın sosyal yaşamını değiştiren çalışmalar akademik tezlere konu olmuş, cilt cilt kitaplar yazılmış yayınlanmıştı.

................................

80 askeri darbesi yapılmıştı. Askeri cunta Demokrasiyi kasabanın kalesine hapsetmişti. Emekli asker İsmail Sıdal’ı Belediye Başkanlığına atamıştı.

Siyasi çalışmaları nedeniyle sakıncalı haldeydi, herkes elini kolunu sallayarak fabrikada işbaşı yaparken, kendisi hep güvenlik soruşturması engeline takılıyordu.

Mahkemeleri sürüyordu,

Ne gariptir ki öylesine denk gelen tesadüflerin marifeti ile Cuntanın atadığı Belediye Başkanının yönettiği yere memur olarak girdi.

On parmağında on marifet vardır dediklerindendi.

Ereğli Belediyesinde memurluk yapıyor, yelkene gönül vermiş gençlere çocuklara kulüpte yardımcı oluyordu.

Akşamları da bir arkadaşıyla birlikte Kel Tahsin’in orada değişik yerlerde canlı müzik yapıyordu.

2000 li yıllar yaşanmaya başlamıştı. Kulübü yelken yarışları için Amasra’ya götürmüşlerdi. Amasra Yelken kulüpte tesadüfen gitarıyla canlı müzik yapan genç bir delikanlı dikkatini çekti. Tanıştılar sohbet ettiler.

Ben Ereğli’de canlı müzik yapıyorum, gel birlikte yapalım teklifinde bulundu.

Genç, ailesinden ayrılmasının zor olacağını, nerede nasıl kalırım gibi endişelerinin olduğunu söyledi.

Gel bende kalırsın diye güven verdi.

Tekrar görüşmek üzere ayrıldılar.

Birkaç gün sonra çalan telefonun diğer ucundan kararını vermiş gencin sesi duyuluyordu.

Geliyorum abi.

Abisi oldu. Evini açtı, aynı evde yaşamaya, akşamları kasabada canlı müzik yapmaya başladılar.

Para kazanması gerekiyordu.

Turizm sezonudur dedi Antalya otellerinde müzik yapmaya, animasyon ekiplerinde çalışmaya gitti.

Çok duramadı, geri geldi.

Abi, o işler bana göre değil dedi. Kasaba barlarında eğlence yerlerinde canlı müzik yapmaya devam ettiler.

2004 yılıydı

Abisi, bak Ulusal TV kanalı ATV müzik yarışması düzenliyor ben yanında olacağım katılmalısın, şansını denemelisin dediğinde, korktu, Abi ya, bizi orada kim tanır, boşuna masrafa gerek yok, boş ver dese de abisinin ısrarlarına dayanamadı yarışmanın yolunu tuttular.

............................

Sonrasını herkes biliyor.

2004 yılından 2007 yılına kadar olan çok kısa süreye,

Albümleri, birincilikleri, dizi çekimlerini, ödülleri, konserleri sığdırmakta zorlanmadı.

29 Haziran Barış Akarsu’nun trafik kazası yaptığı gün. Birkaç gün sonrası da sevenlerini yasa boğan ölümünün yıldönümü.

Ölümünden sonra Barış Akarsu “Merhaba” isminde bir film yapıldı.

İsmail Ege Şaşmaz Akarsuyu oynadı.

Ünlü oyuncu Burak Satıbol da kariyerine başlarken elinden tutup cesaretlendiren, ülkede tanınmasında büyük payı olan Kasaba Belediyesinin memuru, Abisi İlhami Yeni’yi oynadı.

Nuri ÖZTÜRK /İzmir