Değişen savaş stratejileri ve ülkemizin konumunu biraz irdelemeye çalışalım, ne haldeyiz düşünelim. Dünya iki kutuplu halden doğu-batı, kapitalist-sosyalist gibi isimler anılan düzenden; Rusya ve özellikle Çin’in yaptığı atılımlarda çok kutuplu düzene evrilmeye başladı.

Bu durum, Batı’nın, özellikle ABD’nin, işine gelmemektedir. ABD’de yükselen Trump’ın başını çektiği Evangalish akımı iyice işleri karmaşık hale getirmekte, yapılan planların da sürekli revize edilmesine neden olmaktadır. Bu planlardan, özellikle ülkemiz, Ortadoğu için olanları daha önceki yazılarda kısaca belirtmeye çalışmıştım.

Bu gelişen durum, klasik savaşın fazla getirisi olmadığı gibi, götürüsünün çok olduğunu da göstermiştir. Bu yüzden, Hibrit (Melez) Savaş stratejileri ve teknolojisi geliştirilmiş ve de geliştirilmektedir. Bu stratejiyi elbette ABD ve İngiltere geliştirmiş, uygulamaya koymuştur. Bunları; Turuncu, Lale, Kadife Devrim, Arap Baharı adı altında özgürlük operasyonu, özgürlük savaşları dijital (siber) savaşlar şeklinde görmekteyiz. Klasik savaşlarda gelişen teknoloji; drone, İHA, füze savaşları şeklinde Hibrit Savaşlara eşlik etmektedir. Burada müdahalelerde artık orduları görmeyip, onların yerine Taşeron örgütleri, satılık hainler, kendi hırslarını ön plana çıkaran yöneticiler, onları yöneten örgütler ve arkasındaki güçleri görmekteyiz.

Ukrayna’da Polonya; Suriye iç savaşında Qatar, Türkiye, Örgütler; İran’da İsrail, Suriye, Irak ve Arap ülkeleri direkt olmasa da dolaylı olarak kullanılmıştır.

Diğer bir yöntem, hedef ülkeleri devamlı kriz-karmaşa içinde tutmaktır. Böylece ülkenin; kültürel, ahlaki yapısı, sosyal medya, basın ve internet gibi yollarla istenilen kıvama getirilmesidir.

Buna ek olarak, mültecilerin yığılmasıyla nüfus ve ekonomik yapı bozulacak, dikkatler mülteciler ve ekonomi üzerine çekilecektir. Bu durum, hedef ve bunun arkasındakileri de gizlemiş olacaktır. Mülteciler bulundukları ülkelerde istihbarat ajanı, terörist olarak kullanılabileceklerdir. İsrail’in İran’da Afganlılardan ajan olarak yararlandığı da sosyal medyada yer almaktadır. Ülkemizde de mültecilerin açıkça, “Burası bize ait, Türkler dikkat etsin buradan gidecekler.” şeklindeki demeçleri unutulmamıştır. Mültecilerin, paralı askerlerin (CIA, Blackwater); Libya, Suriye, Irak ve Afganistan’da görev aldıkları bilinmektedir. Egemenler, bunlarla birçok kuş vurmuş olurlar. Hedef ülkenin kaynaklarını ele geçirirler, suç potansiyeli olan bu paralı asker ve suçluları ülkelerinden uzaklaştırır eritirler, bütün suçu da onlara atırlar.

Toplumun şekillendirip ahlaki kültür, milli manevi değerlerini yitirilmesinde dijital sistemler ön plandadır. Ağır ağır beyinler yıkanır, yurt dışında hayat, rahat yaşamak özeni artar. Ulusal değerler, askerlik yapma, milli manevi değerler kaybolur. “Dünya Vatandaşı” hangi dünya olduğu da belirsiz bir vatandaşlık söylemi ortaya çıkar. Hangi ülkeye ne kadar çok parayla giderseniz gidin, 2-3. sınıf vatandaş olup bunu silemeyeceğiniz, silmek için ise kaç nesil gerektirdiği anlatılmaz. Günümüzde Batı ülkelerinde mültecilere tepki başlamışken bunu görmemezlikten gelmekte başka bir aymazlıktır.

Egemenlerin istediği demokrasiyi getirmek için en uygun enstrüman din ve din adamlarıdır. Humeyni’nin dedesi İngiliz, Afganistan’ı çökerten topal hoca İngiliz ajanı, Osmanlı’ya karşı Lawrence ve Gertrude Bell gibi örnekleri verebiliriz. Din adamlarının Mossad ajanı çıktığı da sosyal medyada görülmektedir. FETÖ’nün CIA ile bağlantıları ortaya konmuştur. Cumhuriyet’in kuruluşundaki isyanlara İngiliz ve Fransızların destek verdiği belgelenmiştir.

Demokrasi adı altında yapılan bu savaşlarda, demokrasinin geldiği bir ülke gösteremeyiz. Sırbistan’dan Kafkasya’ya, İran’dan Kuzey Afrika’ya, Ortadoğu dahil hepsinde kriz-kargaşa hakimdir. Hatta Taşeron İsrail’de de kriz ve kargaşa hüküm sürmektedir. Irak’ta Barzani önemlidir ama Batı Trakya Türkleri söz konusu edilmez, işinize gelirse havası hakimdir. Duruma göre öneminizi artırır ya da yok sayarlar. Hibrit Savaşlarda, egemenlerin girdiği her yerde soykırım vardır ama soykırımla Türkler suçlanır. NAHCİVAN Türk soykırımından hiç söz edilmez, bilenimiz de var mı? Buralarda yer alan Taşeron örgütlerin Batı’da egemen ülkelerde, faaliyetleri yasak ve cezaya tabidir. Bu iş demokrasi adı altında ekonominin, tarımın, eğitim ve adaletin felç edilmesiyle olmaktadır. Fabrika, liman, yeraltı ve yerüstü kaynakları peşkeş çekilerek halk fakirleştirilmekte, bunun adı da ‘demokrası geliyor’ olmaktadır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi ülkelerin işgal edilmesi, bölünmesi bu tür savaşlarla olacaktır. Ortada belli bir düşman olmadığı için karışık olan kafalar daha da karışacaktır.

HİBRİT SAVAŞ işte böyle yapılmaktadır.

TURGUT SIDAL