80’li yıllar başlıyordu.

Kimilerine göre koşullar olgunlaşmıştı, ayrıca her on yılın üçüncüsü de dolmuştu.

Yaşayanlar okuyanlar bilirler de! okumayanlar bilmeyenler illaki vardır!

Omzu epeyce kalabalık olup, topun tüfeğin de sahibi olduğunu söyleyenler, kendilerine de yakın olan siyasi, ticari kim varsa çeperlerine toplayıp devletin en tepesine konuşlanmışlardı.

Asıp kesmişler, imparatorluklarını korku üzerine kurmuşlardı.

Her nasıl olduysa

Yıllar sonra, bunlar zamanında ne yapmıştı? diye birileri tarafından ve o birileri de biz işimize! bakarken birileri de bunlarla meşgul olsunlar, oyalasınlar diye geçmişin hesabı sormuştu!

Nedense! sonralardan anlaşıldı ki, bu tayfa öyle işler, öyle şeyler yapmıştı ki.

Akıllarda kalan en son ödülleri, kuyruklarına birer teneke bağlanıp sokaklarda gezdirilmedikleri ile, yaşlarına hürmeten müebbetle kurtuldukları kaldı.

.......................

Kasabada da sıkıntılı korkulu karanlık yıllar yaşanıyordu.

Ahmet Usta derlerdi de neyin ustası olduğunu pek kimse bilmezdi. Ama o zamanlarda kasabalı birisine Usta derse bilinsin ki,

Usta vatandaşın derdini çözerdi, sıkıntılarını giderirdi, dertlerine derman olurdu da yaptıklarının ettiklerinin kimse tarafından bilinmesini de konuşulmasını da istemezdi.

O bilirdi ki bunları yapmak zaten onun vazifesidir görevidir.

Aslında Usta falan da değildi.

Bildiğiniz köy Muhtarıydı. Belen köyünün muhtarıydı.

Böbürlenmek, rol çalmak hele hele onu ben yaptım, bunu ben çözdüm demek onun için çok ayıptı, utanılacak bir şeydi.

Orası şimdilerdeki gibi kasabaya iki adım ötedeki mahalle falan da değildi, kasabanın o zamanlarda ki uzak köylerinden birisiydi.

Kepez tepesini, kışın yağan kardan yağmurdan, yolu kaplayan çamurdan araçla geçmek maharet isterdi.

Kepez yokuşu bir şekilde geçilirdi de karayolundan sonra köye ulaşmak mümkün olmazdı.

Usta, işte o zamanlarda o korkulu karanlık dönemlerde, ortalığı yangın yerine çevirirdi. Karşısında kimse duramazdı Kaymakamlığı, Köy Hizmetlerini, Özel idareyi teyakkuza geçirirdi de benim alakam olmadı devlet köylüye sahip çıktı derdi.

......................

Yerel gazetelerin haberlerine göre Ören köyüne doğalgaz geliyormuş.

Hayırlı olsun olmasına da doğal gaz daha köyün yolunu tutmamışken sen getirmedin ben getirdim tartışması ortalığı sarmış durumda.

Başkan kızmış, açtırma çenemi diyor, Kaletepenin yerini bilmezsin ki, nasıl ben aldım diyorsun, gizli eller buraları özel endüstri bölgesi yapmak istiyor, git onlarla uğraş diyor.

Diğeri ben şununla görüştüm ben bununla görüştüm, doğalgaz müjdesini muhtara ilk ben verdim, nasıl sen getirirsin diyor.

Ben olmasaydım Kaletepenin kasabaya kazandırılması kesinlikle söz konusu olamazdı diyor.

Başkan, afet yaşadık afet, 200 milyon lazımdı 7 milyonla idare et, işleri de çöz dediler diyor.

Öteki benim Kandillideki varageli nasıl işler hale getirdiğimi duymadın mı diyor, biz fotoğraf siyasetçiliği yapmıyoruz diyor.

Daha neler neler diyorlar, bitiremiyorlar. Böyle sürsün gitsin istiyorlar.

Şeyh Edebali’yi hiç bilmediklerinden, işitmediklerinden olsa gerek aynı şeylerin etrafında dönüp duruyorlar.

Lakin Ahmet Ustaya da onun gibilere de çok ayıp ediyorlar çok.

Nuri ÖZTÜRK/ İZMİR