O sene bu sene, olmadı gelecek sene, diye diye bu sezonun da başına kadar gelinmişti.

Şimdilerde, adına Bölgesel Amatör Lig denilen yarış kulvarında hem Kasaba Belediyesinin hem de Alaplı Belediyesinin takımları yer alıyor.

Biri, daha lig başlamadan havlu atmak istedi, abi ayıptır söylemesi biz amatörüz, bizde para yok pul yok, bu sene bizi affedin dedi.

Dedi de günün sonuna gelindiğinde,

Kasabanın takımı için yine o sene, bu sene olmadı ama başta parasızlıktan dem vuran, bu seneyi pas geçeceğini, lig başlarken kapının önünde mi kalayım, içeriye mi gireyim çekingenliğinde olanı, amatör ruhuna bürünüp yarışı o sene bu sene diyenin önünde bitirdi.

Bu tip spor faaliyetleri artık birçok yerde yerel Belediyelerin denetiminde yani hamiliğinde yapılıyor. Böyle olunca isteyerek veya istemeyerek de olsa! işin içine ticari ranttan siyasi ranta kadar aklınıza ne gelirse girebiliyor.  

Yani kaldırım taşını yapacak taşeronun seçimi ile takımın başına getirilecek hocanın seçiminde (işi ve becerisi olmadığı halde) son karar yeri aynı mercii olunca, bırakın ipi göğüslemeyi, ligde kalabilmek için baraj maçı oynamak durumunda bile kalabiliyorsun.

Hadi kaldırım iyi yapılmadığında taşerona gönderirsin, istersen teminatına da el koyarsın ama başarısız olan futbol takımının hocasını gönderdiğinde neyin hesabını kimden soracaksın.

Bilmem etmem, ama milyonların harcandığından söz ediliyor.

Kasabanın sporu özellikle de futbolu o zamanlardan günümüze gelinceye kadar çok değişik evrelerden çok farklı heyecanlardan geçti.

İlk heveslerden bu yana öyle veya böyle altmışlı yılların ortalarına kadar gelinmişti,

İşte o zamanlarda kasabada kurulup işletmeye açılan fabrika, kasabalının yaşam merkezine oturup, ahalinin tüm dünyasını nasıl değiştirdiyse, spor yaşamını da futbol heyecanını da çok farklı, öncesine hiç benzemeyen, alışılmadık bir boyuta taşıdı.

................

Halkevi Spor, İdman Yurdu veya benzeri isimlerle başlayan heyecan, bir şekilde Göztepe ve Güneş Spor dönemlerine kadar getirilmişti.

Amatör heyecan.

Kıyasıya rekabet.

Bu iki futbol kulübünün etrafında dönerdi.

Belki amatör ruhla yapıldığı için,

Belki amatör ruhla yaşanan rekabetinin sürekli en üst düzeyde yaşanmasından sebep kasabalı hafta sonlarını iple çeker olmuştu.

..............

Kasabanın futbol yaşamına ait 40 lı 50 li yılların veya biraz daha öncesinin birçok belgesi, görseli kitaplarda toplandı, yayınlandı.

Gördük biliyoruz.

Görseller her ne kadar siyah beyaz, bazılarının görüntüleri belli belirsiz olsa da bunlar çok önemli, kasabanın spor tarihine düşülen kasaba adına çok kıymetli notlardır, kayıtlardır.

O görsellerde kimler yok ki, kasabanın futbol mabedi Bey Çayırında meşin yuvarlağın peşinden kimler kimler koşmuş. Bazılarını biliyorduk, ama bazılarını hiç bilmemişiz duymamışız, fotoğraflarda görünce anladık ki, o yıllarda da neredeyse kasabanın tüm gençleri futbola gönül vermiş.

........................

Amatör rekabet deyip, kasabalının hafta sonu sabahlarını zor ettiğini söylemiştik ya. O dönemler kasabanın Göztepe’sinin ve Güneş Spor ’unun rekabetlerinin en güzel zamanlarıydı.

Kasabada zaman içerisinde semt takımları da kurulmuştu. Bölge takımları zaten vardı, onların heyecanları da rekabetleri de en üst düzeyde yaşanırdı.  

Armutçuk Spor, Meydanbaşı Spor, Yeni Mahalle hatta askerlerin yani askeriyenin takımı Denizgücü de vardı ama, kasaba da futbol denilince işin Ağa Dayısı olarak Göztepe bilinirdi. Ardından da Güneş Spor gelirdi.

Zaten kasabanın gençleri de hangi takımlarda oynarlarsa oynasınlar hedefleri bu iki takımdan birinde, hadi uyarına da gelirse öncelikle Göztepe de oynamak olurdu.

Göztepe denilince biraz durmak gerekir.

Güneş Spor için de ayrı bir parantez açılması lazımdır ama öncelik Göztepe’nin olmalıdır diyen kısım her daim çoğunluktadır.

Bildiğim kadarıyla Göztepe vilayetin üst liginde mücadele ediyordu. Kalbur üstü tabirini, takımın hem hocası hem de oyuncuları için kullanmak yerinde olur.

Öncelikle takımın hocası kimdi deyip, anlamsız bir sual akıllara gelirse Ekâbir demek herkes için yeterli olmalıdır, üstüne de bir şey söylemek ne işimizdir ne de haddimizdir.

Şimdilerde sıklıkla hoca değişikliğinden falan söz ediliyor ya, hah işte o efsane Göztepe’nin hocası Ekabiri (Mustafa Akman) (kendi istemedikçe) değiştirip yerine başka birini, bırakın getirmeyi, onu düşünmek bile, kasaplardaki bütün yürekleri yemeyi gerektirirdi.

Kalecisi Avşun’u öncelerde Beşiktaş’ın kalecisi olan sonrasında Almanya’nın Hamburg takımına transfer olup adını kulübün tarihine altın harflerle yazdıran Uçan Ayı lakaplı Özcan Arkoç’a benzetirlerdi. Onun olmadığı zamanlarda takımın kalesi Turan Karakoç’a emanet edilirdi.

Asım Pehlivanların Cevdet, Yalılı Erdoğan, Okkalının Erhan, Şekercilerin Yalçın, Yılmaz Karakuş (Dibin), Santrafor Hulki, Karasakal, Necati, Kasapların İlyas, İbrahim Tarı, genç yaşta kaybettiğimiz İsmail Koşmalı, Göker Ekren gibi daha birçok futbolcu değişik zamanlarında hem bu takıma hemde kasaba sporuna hizmet etmişlerdi.

Kısa bir dönem de olsa Göker Ekren İstanbul Amatör spor kulüplerinden Yavuz Sultan Selim’e transfer olmuştu. İstanbul da öğrenciydim, denk gelmişti Tarihi Şeref Stadında Tekel Spor ile Yavuz Selim’in lig maçını izlemiştim.

Tekel Spor ’un kalecisi Türk Futbolunun unutulmaz efsanelerinden Varol Ürkmez’ di.

O maçtan aklımda tek bir kare kaldı.

Göker Ekren’ in şimdiki Çırağan Oteli tarafındaki Varol Ürkmez ’in koruduğu kaleye neredeyse orta sahadan attığı gol. Eminim o efsane kaleci, o ana kadar, belki tüm futbol yaşamı boyunca da böyle bir gol yememiştir.

Güneş Spor ise bir alt ligin takımıydı.

Bir senesinde finale kadar gelmişti, cumartesi günü Vilayetin takımı Teknik Spor ile oynadığı ilk maçta takımlar birbirlerine üstünlük sağlayamayınca, pazar günü ikinci maç oynanmış bir üst lige çıkmayı o maçta kaybetmişlerdi.

Sarı Seyfi (Onat) zaman zaman takımın hocalığını yapardı.

Kaleci Erol Zafrak, Tıkış Turan, Foto Turan, Kestaneci Köylü Temel, Cengiz Çam, Niyazi Karakuş, Miki Erol, Küçük Yılmaz da denilen Yılmaz Taşkın, Yücel Tınaz, Kaleci Ülkü Fil, Seyfi Özkıyıcı, Berber Seyfi’nin Damadı Uğur, Kandilli ’li gençlerden Ertan, Muzaffer öncelerde Mehmet Kurt gibi kimler yoktu ki Lacivert Kırmızılı formayı terleten.

Ama bir futbolcusu vardı ki o dönemlerde başarısı kasaba dışında da bilinir, kendisi de tanınır olmuştu.

Yılmaz Günaydın, takımın santraforuydu, kasabalı onu Tabane ’li Yılmaz olarak bilirdi. Zamanın en önemli 1. Lig takımlarından Gençlerbirliği’ne çağrılmıştı.

O zamanlarda Karabük de Bartın da vilayetin ilçeleriydi.

Bartın’ı pek bilmem ama Karabük’ün çok kuvveti iki takımı vardı. Onlarda Vilayetin 1. amatör liginde mücadele ediyorlardı. Karabük Demir Çelik ve Karabük İdman Yurdu.

Vilayetin ise hemen hemen her semtinin bir takımı vardı. Üzülmez, Terakki, Işık Spor, Teknik Spor, Kilimli, Kozlu Spor kasaba takımlarının en önemli rakipleriydi.

Göztepe’nin kulüp başkanlığını bir zaman Eczacı Gökhan Duran sonrasında da uzun yıllar Dr. Hüseyin Şendağ yapmıştı.

Güneş Sporda da Rıdvan Çimenoğlu’nun, belki bir zaman da İlhan Özyağcı ’nın başkanlık yaptığını zannediyorum, başka birilerini de muhakkak vardır ama ben hatırlamıyorum.

Göztepe yıllarca kulüp binası olarak Duran İşhanı’nın en üst katındaki, yarısı teras olan yarım çekme katı kullandı, Güneş Spor ’un kulübü de Eczacı Metin Çöğendez’in binasının yanındaki Halk evinin alt katındaydı.

Göztepe’nin ve Güneş Sporun kuruluş tarihlerini bilmiyorum ama son zamanlarını, yani kendilerini lağvedip, isimlerini bir kenera bırakarak kasabanın tek takımı Ereğli Spor adı altında birleşmelerini ve sonrasını iyi hatırlıyorum.

..................

Kasabanın fabrikası kendi futbol takımını kurduğunda, yurdun her tarafından futbolcu devşirdi bu yetmedi kasaba takımlarının bazı önemli futbolcularına da el attı kendi takımına transfer edip oynatmakta hiç zorlanmadı.

Hal böyle olunca lejyonerler takımının gücünün ve başarısının kasaba dışına da vilayet dışına da taşması çok zaman almadı.

Güç ve imkân açısından rakipsiz hale geldiler.

Daha açık bir ifade gerekirse, amatörlük dışına çıktılar, gizli profesyonel bir futbol kulübü hüviyetine büründüler.

Fabrikanın takımında durum böyleyken Kasabanın öz iki takımı kendilerini lağvedip Kırmızı ve Mor renkleri alarak Ereğli Spor adı altında birleşmişlerdi.

Aralarındaki rekabeti bitirmişlerdi ama oyuncularını kaybetmişler en güçsüz en başarısız en sıkıntılı dönemlerini yaşamaya başlamışlardı.

Hafta sonu futbol sahalarında yaşananlara, garip bir durum deniliyordu, ama hiçte öyle değildi.

Aidiyet ve sahiplenme ile ahde vefa ve amatörlüğe olan saygı en üst düzeyde yaşanıyordu.

Bir tarafta, paralı pullu başarılı ama taraftarsız, kasaba sevdalılarınca benimsenmemiş sahiplenilmemiş itilmiş fabrikanın takımı vardı.

Diğer tarafta Parasız pulsuz, adeta kasaba mahallelerinden toplanan gençlerinden oluşturulmuş kısıtlı imkanlarla yaşamaya çalışan ama içeride de dışarıda da arkasındaki taraftar desteğinin hiç azalmadığı, hatta her maçta çoğaldığı kasabanın tam amatör takımı Ereğli Sporu vardı.

Bu durum ne kadar sürdü derseniz bilenler iyi hatırlayacaktır, çok çok uzun sürmedi.

Ayrıca bu durumun tersine dönmesi için de kasabalının takımına yürekten vereceği desteğinin dışında çok fazla bir şeyi de yoktu.

Peki ne oldu

Yani su aktı yolunu da buldu diyebiliriz.

Hani birlik beraberlik, kasabaya sevdalanmak demiştik ya hani amatör ruh ile karşılıksız sevgi ile en kötü zamanlarda bile kasaba sevgisinin etrafında kenetlenmek demiştik ya.

İşte bu durumu gören, ama bulundukları yerde yaşayamayan fabrika takımının özellikle dışarıdan getirdiği iyi futbolcuları, amatör ruhtan uzak, taraftar desteğinden yoksun, soğuk başarılara alışamamışlardı.

Hocaları da dahil (Eskişehirli Agop Mehmet) birçok şeyi ellerinin tersiyle itip birer birer kasabanın takımına geçmeye başladılar.

Rüzgâr bir kere tersine dönmeye görsün,

Bu sefer kasaba takımının gücü şanı şöhreti vilayet dışına taştı. Ülkede tanınır oldu. Dışarıdan gelip direk kasaba takımının formasını giyen önemli futbolcular oldu, sonrasında 1. Lig kulüplerine transfer olanlar oldu.

Zamanla fabrikanın futbol takımı eridi bitti yok oldu.

Taraftarsızdı, deplasmanlarda peşine takılan, karşılıksız destek veren sevdalıları zaten yoktu, amatör ruhu hiç bilmemişlerdi.

İki adım ötedeki kasabanın takımı, en zor zamanlarını bu kaynaştırıcı yapıştırıcı özellikler ile aşmıştı.

Demem o ki o zaman veya bu zaman, birlik beraberlik, hadi adı spor olunca da amatörlük, zor zamanların geçilmesinde bilene de anlayana da havadır, can suyudur.

Nuri ÖZTÜRK / İZMİR